Zafer mi, hezimet mi, rezalet mi, reklam mı pek belli değil gibi, ama kesin olan nokta şu ki, Türkiye F1 Formula yarışmalarının ödül töreninde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı sayın Talat’ı ödül veren konumunda kullanarak güya Türkiye’nin Kıbrıs tezine ve Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetine meşruiyet kazandırma taktiği bize pahalıya patladı gibi.
FIA, F1 yarışma organizasyonunda sporun siyasete âlet edildiği gerekçesiyle Türkiye’ye tam 5 milyon dolar para cezası kesti. Bu ceza kimilerince ucuza geçiştirilmiş bile sayıldı. Artık bundan başta sayın Hisarcıklıoğlu olmak üzere kimler sorumluysa onların düşünmesi gerekir. Zaten hükümet, ilk elde 5 milyon doların organizasyonu tertipleyenlerce ödenmesi gerektiği kanaatini belirtmede gecikmedi. Her kimin cebinden çıkarsa çıksın boşu boşuna milyon dolarlar havaya uçtu gibi. Bu kadar para cezası pahasına reklama değer mi, değmez mi zaman gösterecek.
Şimdi asıl konu, paranın miktarı ya da sahamızın ve daha sonraki yarışmalar için pistimizin kapanmayıp açık tutulması yönünden en az zararla çıkışımız değildir şüphesiz. Asıl konu FIA’nın verdiği cezanın gerekçesinin “sporun siyasete âlet edilmesi” olduğudur. Burada düşünüp durmalı, durup düşünmeliyiz. Avrupa’nın ve demokrasi kültürü almış ülkelerin bir şeylerin siyasete âlet edilmemesi düşüncesi ve felsefesi bizce dikkate alınması gereken bir husustur. Çünkü siyasete âlet edilen konuların çokluğu ve çeşitliliği gerçekten ferdî ve içtimaî hayatta içinden çıkılmaz problemlere kaynak teşkil etmektedir. Gerçi Avrupa bunun kötü örneklerini geçmişte yaşamış ve bedelini de ödemiştir. İkinci Dünya Savaşı esnasında Almanya lideri Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalizm ideolojisini haklı ve kuvvetli göstermek için Berlin Olimpiyatlarını nasıl bir şeref, haysiyet ve propaganda malzemesi yaptığı filimlere konu olacak kadar meşhur bir olaydır. Ne var ki sonu hüsranla bitmiştir, insan bile sayılmayan zencilerin olağanüstü performanslarıyla bütün insanların eşit olduğu, renk, ırk, coğrafya açısından insanlar arasında doğuştan üstünlük inancının bir uydurma iddia olduğu anlaşılmıştır. Fakat maalesef bu olaydan ders almayan devlet ya da zümreler hâlâ faşizan iddia ve inatlarını devam ettirmişler ve tarih önünde mahçup durumda kalarak bu günlere gelirken artık eski saçmalıkları bir kenara bırakmaya başlamışlardır. Bırakmayanları ölü sayabilirsiniz ve tarih onları zaten bir kenara bırakacaktır.
Sporun siyasete âlet edilmesinin en düşük bedeli eğer 5 milyon dolarsa—ki bu parayla sözgelimi kaç tane okul yapılırdı—diğer alanların siyasete âlet edilmelerinin bedelini ve maddî zararını artık siz hesaplayın. Bunları hesap ettiğimizde üzülmemek elde değil. Sözgelimi bilimin, ilmin siyasete âlet edilmesinin bir devlete veya bir millete kaça patlayacağı hesabını yapacak olursak zararın büyüklüğü karşısında üzülmenin bile az kalacağını görürsünüz. Kahrolmayı bile belki az görenlerimiz olacaktır.
Kışlanın, askeriyenin siyasete bulaşarak silâhın ve rütbenin siyasete âlet edilmesi durumunda o ülkenin ve o milletin milyar dolarlık zararlara gark olduğunu aklı başında olan insanlar net olarak görebilirler.
Mabedlerin, kutsal değerlerin ve hele de inançların siyasete âlet edilmesinin kaç milyar dolar ya da trilyon dolara mal olduğunu da yine erbabı bilecektir.
Hukukun, yargının siyasete âlet edilmesinin zararları içine devletin ve mülkün helâkine kadar gidebilecek zararları da ekleyerek dolar hesabını yapacak olursak vaziyetin vehameti daha bir ortaya çıkar.
Bütün bunların yani sözgelimi, cami, kışla, okul ve mahkeme salonlarının siyasî iradeye göre yönlendirildiğini ve şekillendirildiğini topyekün hesap ederseniz insanların çıldırması içten bile değil. Zarar bilançosunun rakamlara sığmayacağını varın siz hesap edin.
Türkiye’de sadece spor mu siyasete âlet ediliyor yoksa daha başka unsurlar da var mı, bunun analizini siz değerli okuyucularıma bırakıyorum. Ahh ah..
23.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|