Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Yasemin YAŞAR

Tarikat-cemaat bağlamında demokrasiye geçiş sancıları

İnanma ihtiyacı fıtrî

İnanma ihtiyacı insanların doğuştan verilen bir özelliktir. Bu kendiliğinden gelişen ve değişen bir süreçtir.

Kimin neye, ne kadar inanacağına yine kişinin kendisi karar verecektir. Bu noktadaki bir zorlama ve baskı insan fıtratına uygun değildir. İnançlar hiçbir zaman için baskı unsuruna maruz kalmayacak dinamiklerdir. Onun için devletlerin anayasalarında ‘din ve vicdan özgürlüğü’ özel kayıtlar altına alınmıştır. Nitekim laikliğin varlığı, aslında inançların yaşaması ve kendilerini geliştirmelerini güvence altına alır.

Realitelere karşı yasaklar

Türkiye, varlıkları bir realite olan ama yasaklarla dolu bir ülke. Milletinden kopuk, dayatmacı devlet anlayışı devlet-millet kaynaşmasını engelleyen en büyük faktör. Bu da beraberinde Türkiye ve dünya gerçeklerini görmezden gelen yasakçı bir anlayışı doğurmuştur. Türkiye’nin son yüzyılına bakıldığında tartışılan, gündemde olan konular tarikat-cemaatler, ırklar, mezhepler, başörtüsü, imam hatipler, Kur’an kursları, laiklik vb. konular olmuştur. Bu konu haritası Türkiye’nin yasakları, ama bir o kadar da gerçekleri.

Türkiye bu konuları gündemine alıp birebir çözüm bulmadığı sürece, yarınlara rahat yürüyemeyecektir. Realitelere göz kapamak, görmezden gelmek ve yok farz etmek, onların yok olmasını netice vermeyecektir.

Türkiye, yakın geçmişinde gerek kanunlar çıkararak ve gerekse askerî ihtilâllerle bu Türkiye gerçeklerini kaldırmayı ve görmezden gelmeyi denedi. Ancak bu adımlar onların ne yok olmasını ve ne de varlığını gizledi. Hatta yasaklar yüzünden yer altına inen teşekküller, bu kapalılık sonucu sair şer odaklarının kullanımına açık hale geldi. Devlet gerek güvenli ve gerekse mali açıdan bu teşekkülleri denetleyememekten şikâyet ediyorsa, bu biraz da kendi attığı adımların sonucudur.

Bu kadar yasaklara maruz kalan kesimler ile yasakları uygulayan kesim mukayese edildiğinde, yüzde doksan yasak uygulanan, bu yasaklardan etkilenen, yüzde on ise, bütün bu olumsuzlukları uygulayan kesim dikkatleri çekiyor.

Yekün olarak bakıldığında toplumun yüzde doksanlık kesiminin gerek dindar olduğu için, farklı mezheplerde olduğu, farklı ırklarda olduğu, farklı fikir ve düşüncede olduğu için bir şekilde bu yasaklardan etkilenmiştir.

Ülke insanları ortak paydalarda buluştukça ve huzur ortamına, demokrasi zeminine yaklaştığı anlarda; yüzde onluk kesim dış güçlerinde desteği ile, demokrasiye dinamit koymak nevinden olan ihtilalleri gerçekleştirmişlerdir.

Yukarıdaki yasaklar uygulanan kesimlerle kavgalı olan bu dar zihniyet, ihtilaller yaparak sadece bu kesimlere zarar vermiş olmayıp, ülkenin gerek siyasî, gerek ekonomi ve gerekse sosyolojik ve kültürel geleceğine en az otuz yıllık bir sekte vurmuş oldular.

İhtilâller, Türkiye’deki demokrasi doğumunu engelleyici, geciktirici bir faktör olmuşlardır. Ancak bütün bu doğum sancıları ne kadar ertelense de, doğum mutlaka gerçekleşecektir.

Tarikat ve cemaatler ile devlet ilişkisi

Olayın bir de siyasetin, devletin tarikat ve cemaatlere müdahale boyutu vardır. Devlet içindeki yasakçı zihniyet, yasak koyarak ve yok farz ederek gündem dışı tuttuğu realitelerin yok olmadığını görünce, onlara müdahale etmek için çeşit çeşit oyunlar sergiliyor. Hatta devlet içindeki şer odakları, tarikat ve cemaatlerin yumuşak karınlarına göre cazip teklifler veya tehditlerde bulunup, onları kontrol altında tutmayı ve istediği zaman ve zeminde kullanmayı hedef edinmiştir.

Devlet içindeki şer odaklarının tarikat ve cemaatlere teklif, tehdit ve zayıf damarları kullanması sonucu, ‘Hakkın hatırı alidir, hiçbir hatıra feda edilmez’ düsturu çiğnenmiş, kuvve-i maneviyeler kırılmıştır. Bunlar da beraberinde tarikat ve cemaatlerde yozlaşmayı netice vermiştir.

Tarikat ve camaatlerin yozlaşma süreci değerlendirilirken, devletin eli konumundaki yozlaştırıcıların payı düşünülmeyecek midir? Bu konu zalimlerin santranç oyunu nevinden olduğundan, şimdilik kovana çomak sokmamak gerektiğini düşünüyorum.

Ancak bu oyunlara toptancı bir yaklaşımla, bütün tarikat ve cemaatlerin alet olduğunu söylemek yanlış olur. Biliyoruz ki, semavi düsturlardan taviz vermeyip, onları arzileştirmeyen, Hakkın hatırını ali tutan tarikat ve cemaatler vardır.

Gündemdeki tartışmalara hikmetli bakış

Gündemdeki konuların tartışılan noktalarına bakıldığında, tarikat ve cemaatlerin kendilerini bir özeleştiriye tabi tutmaları gerektiği ortaya çıkıyor. Kader, zayıf bırakılan, hata yapılan ve yanlışa düşülen noktaları birileri aracılığıyla onlara duyuruyor.

Tarikat ve cemaatlerin yapılan tartışmalarda görülüyor ki, dinin siyasete alet edilmesi, dinin maişet sebebi olarak kullanılması, tarikat içindeki anti demokratik uygulamalar, tarikat veya cemaatlerin içindeki bir takım insanların yanlışlarının, hurafelerinin veya kişinin kendisinden kaynaklanan abartılarının, umum tarikata veya cemaate mal edilmesi gibi hususlar, kaderin bir şekilde mütedeyyin insanlara duyurduğu yanlışlardır. Bunlar ehl-i dalaletin tenkit noktalarını oluştururken, mütedeyyinlere de onların diliyle hatalarını görmelerini netice vermelidir.

Bütün bu tespiti yapılan gerçekler mütedeyyin insanları ümitsizliğe sevk etmemelidir. Aksine bu gerçekleri dikkate alarak, varsa olan yanlışlardan kurtulmaya vesile yapmalıdır. Burada dikkat çeken nokta şudur; son Osmanlı ve özellikle Cumhuriyetten itibaren alevli bir şekilde tartışılan konular tazeliğini koruyorsa, bu konuların ardındaki hikmet perdelerini aralamak çözüm olacaktır. Buralardan da ümitsizlik değil, ümit çıkacaktır.

‘İstikbalde en yüksek gür sadâ İslâmın sadâsı olacaktır’ müjdesi tahakkuk etmeye başlamıştır. Gerek dünyada ve gerekse Türkiye’deki din üzerine yapılan tartışmalar bunun emareleridir.

Hatta, 11 Eylül saldırıları, son zamanlardaki karikatür olayı ve son olarak da Papa’nın gafı vb. hadiseler, hikmet perdeleri aralandığında İslâmın en yüksek gür sadâsından başka bir şey değildir.

İslâm dünyasınca da büyük bir problem olarak değerlendirilen bu yukarıdaki hadiseler, İslâm dininin daha çok kişi tarafından araştırılmasını ve kabul edilmesini netice vermiştir. İstatistikler bunu göstermektedir.

Bir köy haline gelmiş olan dünyadaki bu araştırma ve incelemeler, insanları, toplumları ortak doğrularda birleşmeye götürmektedir. Bu birleşmeler de ‘en gür sadâ olacak İslâma’ bir adım daha yaktıracaktır.

–Devam edecek–

Yasemin YAŞAR

23.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (21.09.2006) - Demokrasi kahramanı Menderes (2)

  (20.09.2006) - Demokrasi kahramanı Menderes (1)

  (24.08.2006) - Van seyahat notları (3)

  (23.08.2006) - Van seyahat notları (2)

  (22.08.2006) - Van seyahat notları (1)

  (18.08.2006) - Misafirperver Slovenlerin Türkiye'ye ilgisi büyüktü

  (17.08.2006) - Disiplin var; kaynak israfı, trafik derdi yok

  (16.08.2006) - Slovenya’da Anadolu havasını soludum

  (04.08.2006) - Neocon düşüncenin entelektüel kaynakları üzerine (3)

  (03.08.2006) - Doğu Anadolu (2)

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004