Şöyle maziye dönüp sathî bir nazar atsak bile İslâm aleyhinde çevrilen tuzakları fark edeceğiz. Çok değil, 25-30 sene öncesinden kısa bir tarama yapalım:
SSCB, Afganistan’da mağlubiyetinden sonra, dış politikada, kendisine rakip olarak İslâm’ı seçti. Bütün dünyada, fıtrî olarak dine yönelen meyilleri kırmak için, bir yandan İran devrimini, 12 Eylül darbesini desteklerken; öbür taraftan İslâm’ı, onların hatalı, kusurlu beşerî şahıslarında “asan, kesen, yakan, yıkan, köktendinci, öcü” gibi göstermeye çabaladı. İslâmiyetin dalga dalga yayılması ve artan nüfûs, bir kısım çevreleri fenâ halde korkutmuştu. Hıristiyan din adamları ve sâir odaklar bu endişeyi açıkça dile getirmekten de çekinmiyorlardı: Dinler büyük bir kriz içinde. Mânevî değerlerin hiçe sayıldığı günümüzde, İslâmiyet altın çağını yaşıyor. Müslümanların sayısı çığ gibi artıyor. 21. yüzyıl, büyük bir İslâmî uyanışa sahne olacaktır.1
Aynı yılın Şubat’ının ilk haftasında Almanya’da yayınlanan ve oldukça etkili bir konumda bulunan Der Spiegel’in, “Dünya’da 1 milyar 200 milyon (1999’dan evvel, 1,5 milyarı aştığı ve ilk defa Hıristiyan nüfûsu geçtiği açıklanmıştı) Müslüman yaşamaktadır. İslâm Batı’nın kapısına dayanmıştır. Asya ve Afrika’da, 46 ülke [56 olmalı] resmen Müslüman olduğunu söylemektedir. İslâm dini hızla yayılmaktadır”2 şeklinde tercüme ettiği korku da aynı kapıya çıkıyordu.
20-27 Mayıs 1995 tarihli News Week dergisi, 1990’da, komünist sistemin çöküp en büyük hâmisi SSCB’nin dağılmasından sonra Avrupa’nın yeni fenomeninin “İslâm” olduğunu, “Müslüman Avrupa” başlığıyla kapak konusu yaparak meydana gelen boşluğu İslâmın doldurmaya başladığını hayıflanarak duyurmuştu. NATO eski Genel Sekreteri Willy Claes ile İngiliz istihbaratı M-15’in patroniçesi Stella Remington, İslâmın komünizm tehlikesinin yerine geçen yeni bir tehlike olduğu yolunda sözler sarf ettiği de biliniyor.3 “Kutsal Savaşlar” ve “Tanrı’nın Tarihi” başlıklı kitapların yazarı, eski bir rahibe olan İngiliz akademisyenlerinden Karen Armstrong, II. Avrupa’nın bu yaklaşımının, Avrupa’daki İslâm düşmanlığının tarihinin, Haçlılar dönemine kadar uzandığını söyler: “Biz Avrupa’da, ruhsuz ve lâik bir dünya yaratmaya çalıştık. Dinden kuşku duyar hale geldik. Komünizm çökmeye, neo-faşizm de ilkel bir ideoloji olarak yeniden hortlamaya başladığında, kendimize yeni düşmanlar aramaya koyulduk. Sonunda yeni düşmanı bulduk: İslâm. Böylelikle, tarihî deneyimlerin de etkisiyle, komünizme karşı sürdürülen soğuk savaşın yerini, İslâma karşı sürdürülmeye başlanan yeni bir soğuk savaş aldı. Onu, 1992’de Avrupa Konseyi’nin Lahey’de tertiplediği Avrupa’da Etnik ve Cemaatler İlişkileri mevzûlu panelde, “Avrupa’da bir İslâm tehlikesinden söz ediliyor. Biz Avrupalılar bütün Müslümanları temsil etmekten çok uzak marjinalist bazı grupları, bütünle bir düşünerek hatâ ediyoruz” diyen İsveç delegesi Mr. Nobel de te’yit eder.
Bosna-Hersek’te Müslümanlara karşı sürdürülen etnik kıyım; Cezayir olayları, 28 Şubat post-modern darbesi; Afganistan ve Irak’ın işgali, Lübnan’ın yerle bir edilmesi, Karikatür kirizi, Papa 16. Benediktus’un Peygamberimiz (asm) aleyhindeki kasıtlı, provokatif konuşması hep aynı tezgâhın oyunları ve sahneleridir.
Her şeye rağmen, bu tezgâhların tutmayacağını; yine Batılıların tesbitiyle aktaralım. İslâmın tüm dünya çapında yükselme eğilimi göstermesi konusunda kışkırtıcı çalışmalarıyla tanınan Oliver Roy ve Gilles Kepel gibi Fransız akademisyenler, İslâmın bütün zor şartlar ve engellemelere rağmen tüm dünya çapında hızla yükselişe geçtiğini itiraf ederler.4 Massachusetts’de Episcopal İlahiyat fakültesi dekanı olan Steven Charleston, inancın gelecekte insan hayatının merkezi olacağını söyler: “Avrupa’nın aydınlanması sonrası insan hayatı eğitim, politika, din olarak bölümlere ayrılmıştı. Bu ayırıcı çizgiler uzak gelecekte bulanıklaşacak ve insanlar mâneviyatın daha önemli olduğu bir dünyada yaşayacak. Önümüzdeki yüzyılın sonuna doğru dinî topluluklarda bir artış göreceğiz. İnanç, insan ilişkilerine ise pozitif bir etki yapacak.”5
İşte bunlara benzer yüzlerce teşhis, onlarca sene önce Bediüzzaman’ın, ye’sin rağmına olarak dünyaya işittirecek derecede kesin kanaatıyla ilân ettiği, “İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak; ve hâkim, hakaik-ı Kur’âniye ve îmaniye olacak”6 hakikatini doğrulamış bulunuyor.
Dipnotlar:
1. Kanada ve ABD Ortodokslarının ruhânî lideri Yohannis Jakovas/ Ağustos 1993, Ortodoks Zirvesi’ndeki konuşmasından; 2- Ali Ferşadoğlu, Özlenen İnsanlık ve Batının Çöküşü, s. 281-282.; 3- Age, s. 291.; 4- Age; 5- Yeni Asya, 21 Şubat 1999.; 6- Tarihçe-i Hayatı, s. 79-80.
23.09.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|