Zihin jimnastiği yapmaya ne dersiniz? Ezberimizi bozmak adına, biraz soru soralım kendimize.
Sığ gündemlerin sularında boğulmak mı, kulaç atmak istenilen denizlerde yol almak mı? Tercih bizim.
Muhalifine göre rotayı belirlemek mi, yoksa aksiyon çerçevesine göre kendi muharrik unsurunu harekete geçirmek mi? Kararı bize ait.
Muktedir olana göre pozisyonunu belirmek mi, tersine iç kaynaklarının gereğine uygun ilkeli ve kalıcı bir süreçte iddiayı sürdürmek mi? Muvaffakiyetin şuur farkı buna göre değişmektedir. İkisi de bizim mönü seçimimize göre değer kazanmakta/kaybetmekte.
Orkestraya eşlik etmek mi, tercihen beğendiğimiz parçaya orkestranın eşlik etmesini sağlamak mı? Talebimize değer katmak, ya da talep edilene göre servis yapmak mı? Biri iradî, diğer memurluktur.
“Batılı olacağım” diye kendi batışını seyredip, çöküşüne giden yabani bir entegrasyona girmek mi, yoksa Batının demokrasi, teknoloji ve sistem üçgeni ile barışık bir kültürel doku farkını gözeterek evrensel ortaklığın şuurlu bir üyesi olmak mı? Birincisi ezber, kopyacı, taklitçi ve sathî bir “aydın” tasavvurudur. Diğeri ise kendimize güven duymanın, ihtiyaçlarımıza uygun beraberliklerin içinde yer alıp, varlığımızı yüceltecek alt yapı desteğine kavuşmaktır.
Her gün olayları konuşup, tedavülden kalkmış metotların tartışmasını yapıp geleceği karartmak mı, prensiplerin gölgesine ışık verip ona göre hadiseleri yorumlayacak formüllere sahip olup denklem çözecek ve değişkenleri doğru kullanacak bir sistematik yaklaşım sergilemek mi?
Kişilerin kuvvetini aşan bir kudreti mübalağanın menfi/müspet tarafında tenzil/terfi düzleminde değerlendirmek mi, kurum bazlı ve genel yapı ruhunda bileşenleri değerlendirip daha kalıcı bir bakış yakalamak mı?
Ötekini suçlayan, ağyarını mani gören, sorumluluk dışı rahat beyanın tahrik edici cazibeli ve kısa metrajlı tesirine oynamak mı, farklı bir zaviyeden efradını cami kılacak, kendi nefis muhasebesini yapacak, öz değerlendirmesine açık bir iyileştirme idrakiyle hem kendine, hem de öteki kabul ettiğine bir mutabakat alanı sunmak mı?
Kapıya dayanan yumurtalara sepet aramak mı, sepetimizi alırken ne işe yarayacağını ve sepete girecek yumurtalarımızı önceden tahmin edecek bir hazırlık mı?
Çok ses çıkaran dere sularının akarken taşlara nispet çıkardığı şarıltı ve gürültü ile faaliyetinin cüssesine inanmak mı, okyanusun kenarında, dehrin derinliğinde, hacmin azametine sessiz asaletle sahip çıkmak mı?
Bulduğumuz bir kuşla kuş uzmanı kesilip, ona yuva aramak mı, yoksa yuva yapıp, yuvamıza kuş aramak mı, ararken de nitelik ve tercih hakkımızı doğru kullanmak mı?
Düşüncemizi doğru kabul edip kendi sınırımıza çekmek mi veya doğru olanı düşüncemiz kabul edip geniş bir kavrama ve kucaklama kapasitesine kavuşmak mı?
İşimizi yaparken başımızla ilgilenip uğraşmak mı, veyahut başımızdaki işlerle ilgilenip görevimizi ciddiyetle ifa etmek mi?
Kendimizi standart/ölçü kabul edip başkasının bizi kopyalamasını beklemek mi, yoksa ortak standartlara uyup ortak kabulün içinde iyi bir model ve örnek olmak mı?
Eğitirken sadece öğretici olmak mı yoksa öğrenci gibi öğrenip hazmettiklerini paylaşmak ve teşvik etmek mi?
Söyledikten sonra düşünmek mi, düşünüp söylemek mi?
Her konuda konuşmak mı, konuya göre temel prensiplerine uygunluğu ortaya koymak mı?
Kendimizi baz almak mı, baz kabul edilen yeni sonuçları dikkate almak mı?
Tercih; sizin, bizim ve herkesin en temel hakkı. İsterseniz yeni bir sentezde yapabilirsiniz.
Tercihlerimiz; bizi ya aksiyoner, ya da reaksiyoner yapar. İlki “müteharrik-i bizzat”tır, diğeri ise “müteharrik-i bil vasıtadır.”
28.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|