Yuvası olan herkes, bir aidiyet duygusuyla ve mensubiyet saikiyle en küçük cemaat yapılanmasını teşkil eder. Arıların organizasyon biçimleri, diğer canlıların beraberlik ve iş bölümleri aynı tezahürün cemaati hiyerarşisi içinde cereyan etmektedir.
İnsan toplulukları da bundan farksızdır. Bir çekirdek yapının parçasıdırlar. Bir sorumluluklar dizisinin içinde kendi halkalarının tamamlayıcısıdırlar. Rollerinin, fonksiyonlarının ve yaratılış amaçlarının yüklediği görevlerle diğer ortakları ile paylaşımın ve beraberliğin kotlarını teşkil ederler.
Cemaat teşekkülü, asgarî üç kişi ile oluşur. Peygamberimiz, üç kişi bir yola çıktıklarında kendi aralarında bir temsilci seçmelerini tavsiye eder. Yani beraberliğin ortak hareket gerektiren sürecinde, tayin ve değerlendirme hakkının kendi aralarında belirledikleri/seçtikleri kişinin inisiyatifinde yürümesini emreder.
Mikro organizasyon diyebileceğimiz, en küçük hücresel doku yapılanması gibi beşerî ihtiyaçların minimum değerlerini vermektedir. Amaçlara göre en minimal ölçekte odaklanmış en az üç kişilik yapılar; grup çekirdeğini ve iş yapma becerilerini ortak enerjiye dönüştürmekle kalmaz, sinerji de sağlar.
Bu nazarla baktığımızda cemaat şuuru, “Hayat yardımlaşmadır” prensibinin bir tezahürüdür. Toplanma, toplama ve artan kuvvet oluşturma hafızasıdır. Müsbet kotların bileşkesidir.
Cansızlarda sevk-i İlâhî ile canlılarda ise şuurlarını taalluk etmediği bir irade ile yaratılış hazırlığının eseri olarak birbirlerini tamamlayıcı özelliktedirler. Cemaatleşmenin yaratılış dinamiklerini taşırlar. Yoksa canlılar ve cansızlar; insanın ihtiyaçlarını karşılama fonksiyonunu bu kadar dengeli ve verimli tutamazlardı.
Cemaati olmayanın, bireyi de olmaz. Cemaat, cem olunmuş, toplanmış amaçlı topluluklardır. Toplanmanın, artmanın ve katma değer üretmenin bileşkesi cemaattır. Bileşkelerin üst değer üretme ve ağırlık merkezlerinin toplamından oluşan yeni sıklet noktaları da büyüyen cemaatler birliğidir. Federatif organizasyonların bilâhare konfederatif hüviyet kazanmaları da ortak amaç kainatının büyümesidir.
Bu zaviyeden bakıldığında, bireyin kendisi de kendi başına bir cemaat değerindedir. Bunun iki yönü var:
Biri, temsil anlamında aidiyetin verdiği şuurla bağlılıktan gelen hissedarlığın kendini toplam paydada görmesidir. Bireyin himmetinin/gayretinin millet olması, bireyi milletleştiren yüce duygunun toplam kavrayış ve sahiplenme niyetidir.
Diğeri ise, bireyin iç dünyasını teşkil eden “cihaz”ların, kendi içlerindeki topluluk ve dayanışma örgütleridir. Hücre sistemi, kendi içinde bir cemaat gibi tanımlayıcı ve tamamlayıcı karakterdedir. Duygular, ayrı bir oluşumun sözcüsüdürler. Akıl, kendi düşünce hammaddesini oluşturan bilgilerin ve algı girişinin organizasyonunu üstlenen ayrı bir cemaat yapısıdır. Kalbin merkezinden komut alır. Sinir sistemi, elektronik koordinasyonun haber akışını, komutasını ve karar seriliğinin hızlı erişimini sağlarken, bir ağ maharetinde iletişimi temin etmektedir.
Alyuvarlar, akyuvarlar, atardamarlar, toplardamarlar; temizleyici ve üretken fonksiyonlarının yanı sıra kan akışının ve ifrazatının da en önemli vazifesini ifa etmektedirler.
Vücut sistemimizdeki her hücrenin bile kendi içinde bir cemaatî karakter taşıdığı, her cemaatin ayrıca diğeri ile hayat ortaklığı ekseninde bütünleştiği ve katlanarak topluca bir üst sonuca dönüştükleri dikkate alınırsa, organizmanın bir cemaati anlam kazandığını görürüz.
İçindeki “birlerce cemaate” sahip bireyler, hayatın tamamında yaşadığı bu gerçeği, organizmadan organizasyona dönüştürmesi zorunluluk arz eden bir cemaatleşme sürecidir.
02.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|