İHH’nın (İnsani Yardım Vakfı) daveti üzerine bir hafta süren bir Afganistan seyahatimiz oldu. 26 Eylül’de başlayan Afganistan seyahatimiz, başşehir Kabil ve kuzeyindeki illeri kapsadı ve İHH ekibiyle birlikte 3 Ekim’de Türkiye’ye döndük.
Türkiye ve Afganistan’ın gündemleri o kadar farklı ki, ‘İki ülke de aynı dünyada mı?” sorusu bile sorulabilir. Birinde ‘irtica’ —sun’i de olsa— gündemin bir parçası yapılmak istenirken, diğerinde; açlık, sefalet, yolsuzluk ve terör gündemi meşgul ediyor.
Tabiî ki, Afganistan’a ‘gezmeye’ değil, İstanbul merkezli olarak pek çok ülkede yardım faaliyetlerini yürüten İHH’nın çalışmalarını yerinde görmeye gittik. Ramazan ayı sebebiyle fakir Afgan halkına yapılan gıda ve eğitim yardımları takdire şayan. Ancak hemen ifade etmek gerekir ki, Afganistan’ın içine sürüklendiği ‘fakr-u zaruret’ halinden, sadece bir iki dernek ya da ülkenin desteğiyle çıkması mümkün değil.
Bir hafta süren gezilerimiz esnasında şahit olduğumuz fakirliği anlatabilmek bile zor. Akla yakınlaştırmak için, Türkiye’de şahit olduğumuz ‘fakir’liğin, 20-30, belki de daha fazla ‘katı’nı düşünmek gerekir.
Bölgede yaşanan en büyük problem susuzluk, yolsuzluk ve buna bağlı olarak ortaya çıkan fukaralık. ‘Yolsuzluk’ iki anlamıyla da Afganistan’a hakim. Hem ulaşım için ‘yol’ yok, hem de çalma/çırpma anlamında ‘yolsuzluk’ had safhada. Ülkeye gönderilen yardımların büyük ölçüde yerine ulaşmadığı söyleniyor, ki görülen manzara da bunun delili. Pek çok ‘tesis’ yarım kalmış vaziyette. Küçük küçük ‘mescid’ler bile bazı yerlerde tamamlanamamış. Oysa böyle hayır ‘iş’lerini yapanların, ‘proje’nin bütün masrafını bir anda karşıladığı bilinir.
‘Yetki’sini kötüye kullanan bazı yöneticilerin, ülkeye gönderilen yardımlardan bile ‘pay’ aldığı iddia ediliyor ki, bunları ‘vuku/’undan beter ‘şuyu/söylenti’ler olarak kabul etmek lazım.
Afganistan’da ‘güven’ ortamı olmadığı için, huzur da yok. ‘Yok’ların listesi, ‘var’ları çok aşıyor. Başkent Kabil’de bile bir altyapı olmadığı ve elektriğin de 3-5 saat verilebildiğini söylemek, durumu anlatmak için yeterli olur mu?
Eğitim konusundaki sıkıntıları anlatmak için de, pek çok okulda çocukların tabanı toprak/beton olan sınıflarda, yerlere oturarak ders yaptıklarını hatırlatmak, yeterli olur mu? Evet, pek çok okulda yeterli sınıf yok, sınıf olanlarda da sıra yok. Sınıf yerine ağaçların gölgesinde ders yapılıyor. Yaşları 40’ın üzerinde olan kadın/erkek milyonlarca kişi (bilhassa köylerde yaşayanlar) okuma yazma bilmiyor. Ayaklarda terlik, toz-toprak içinde kalmış vaziyetteler. Dağlar arasında düz ovalar var, ancak sulama imkânı olmadığı için yapılan tarım da verimsiz. Traktör, ancak bazı ‘zengin’lerin kullanabildiği bir tarım aracı.
Bütün bunların üstüne tuz/biber olarak da ‘terör’ yaşanıyor. Bilhassa ülkenin güney illerinde ‘canlı bomba’lar hayatı alt/üst ediyor. Başkent Kabil ve kuzeyi, bu hususta kısmen rahat. Gerçi Kabil’de de canlı bombalar patlıyor, ama daha kuzeyine ‘terör’ ulaşamamış.
Kısacası Afganistan’da “Cehalet, zaruret ve ihtilaf” yaşanıyor. Çaresi ise belli: Bu düşmanlara “san’at, marifet ve ittihad” silahlarıyla cevep vermek. İnşaallah, bütün dünyanın da yardımıyla Afganistan sıkıntıları aşar ve AHGANİSTAN olmaktan kurtulur.
Dünyanın huzur ve sükunu için de buna ihtiyaç var...
05.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|