Yaratılan her varlık gibi, insan da maddî cihetiyle büyük ve mükemmel bir san'at eseri olarak yaratılmıştır. Bu büyük eserin maksadına uygun bir şekilde kullanılması, bir cihetle o cesedin emanet olarak verildiği ruh sahibinin, tercih hakkını iyiye kullanması ile mümkün olabilmektedir.
Bir fabrika-i İlâhî olarak da vasıflandırılan vücut binamızın mümkün olduğu kadar iyi duygularla bezenmesi gerekir. Oysa bu fabrikayı konulan kurallar çerçevesinde kullanmayan ve yanlış uygulamalarla ifsad eden cüz’î irade sahipleri, insanlığa en büyük düşmanlığı yapmaktadırlar.
Bildiğiniz gibi, bizim de fıtratımıza derc edilen binlerce duygudan birisi de düşmanlık duygusudur. Bu düşmanlık duygusunu çok kullanmamak ve hatta bu duyguya düşmanlık beslemek tavsiye edilen memduh bir haslet olmakla birlikte, elbette bu duygumuzu kullanacağımız yerler de bulunabilmektedir, şeytanların ve zalimlerin cirit attığı bu âlemde.
Yaratılış kanunlarına aykırı hareket eden, dünyayı ve insanlığı fesada verme üzerine mesaisini teksif eden zihniyetlere düşmanlık beslememenin mümkün olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bazı insanlık bozuntularını, Allah’ın âyetlerine açık bir şekilde savaş açan şeytan yamaklarını görünce, düşmanlık duygusunun da işe yaradığını düşünüyor insan.
İnsanların imtihana tabi oluşu çerçevesinde çevremize baktığımız zaman, tam mânâsıyla bir zihniyet çarpışmasının yaşandığını görebilmekteyiz. Diğer ve bilinen bir ifade ile, iman ile küfür, iyilik ile kötülük mücadelesi insanlık tarihiyle başlamış ve günümüzde had safhaya ulaşmıştır.
Zihniyetleriyle küfür canibinde yerini alan insanlar, Allah’a imanın insanlara kazandıracağı bütün meziyetlere ve güzelliklere açık bir şekilde düşmanlık beslemektedirler. Firavunane ve Nemrudane bir yaklaşıma sahip olan günümüzün bozuk zihniyetli insanlarının elinden gelse, kesinlikle insanların gönül huzuru içinde inançlarını yaşamalarına engel olacaklardır. Çünkü küfür ve günah bataklığı içinde olan insanlar herkesin kendileri gibi olmasını istemektedirler. Onların bu haletini, karanlıkları mekân edinen yarasa kuşlarının ışıktan kaçışına benzetebiliriz.
İnanan insanlar, bir kısım insanların inançsızlık girdabında yaşamalarını hoş görmezlerse dahi, herhangi bir zorlama ve yasaklama içine girmektense, herkesin inandığı gibi yaşamasını ve toplumda hürriyet rüzgârlarının esmesini istemektedirler. Çünkü dinde zorlamanın olmadığı kuralı, Kâinatın Yaratıcısı olan Rabbimizin bir kanunudur.
Baskı ve şiddetle insanlara zorla bir şeyler kabul ettirmenin insanlık fıtratına uygun olmadığını bilen imanlı insanlar, mümkün olduğu kadar insanların gönüllerine hitap etmekte ve inançlarının güzellikleriyle insanları cezb etmeye çalışmaktadırlar.
Halbuki, bilhassa İslâm inancından hazzetmeyen insanların hep baskıdan yana olduklarını ve insanların rahat bir şekilde inançlarını yaşamamaları için yasaklamalara başvurduklarını görmekteyiz. Böyleleri sadece kendileri ve zihniyetleri için serbestlik istemekte, başkaları için baskı uygulama taraftarı olmaktadırlar. Şüphesiz bu durum onların dâvâlarının çürük olduğunu göstermektedir.
Kendi inancı ve zihniyetinden emin olan insanlar hiçbir zaman zorlamalara ve baskılara başvurmamakta, insanların iradelerini hür bir şekilde kullanmalarını istemektedirler. Elbette bunun tersi bir zihniyette bulunan insanların yaklaşımlarını kabul etmek, onların zihniyetlerine dost olmak hiçbir inanan için akıl kârı değildir.
Allah’ın koymuş olduğu kanunlara ve Yüce Resûlünün (asm) hayatında yaşadığı prensiplere aykırı hareket eden ve bununla da yetinmeyip düşmanlık besleyenleri dost bilmek ve onlara müsamaha ile yaklaşmak mümkün değildir. Böyleleri isterse yakın akrabamız, isterse hemşehrimiz, isterse ırkdaşımız olsunlar, onların zihniyetini kabullenmek, taraftarlık göstermek hiçbir inanan insanın sergileyeceği bir davranış tarzı olamaz. Allah’a ve dinine dost olanlar bizim dostumuz, düşman olanlar da bizim düşmanımızdırlar.
03.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|