Genelkurmay Başkanı, Meclisin açılış resepsiyonunda, gazetecileri “Müsaade etmiyorum, soru soramazsınız” diyerek tersleyen eşinin sıkı ablukası altında yine de bazı sorulara cevap verme imkânı bulabilmiş.
Bunlardan biri, Başbakanın ABD’ye giderken uçağına aldığı bazı gazete yöneticilerine “Yaşar Paşaya, gerginlik çıkaracak açıklamalardan kaçınılması gerektiğini söyledim. Böyle açıklamalar piyasayı etkiliyor. Ben konuşurum, ekonomi batsın demek olmaz. Yaşar Paşa da bu konularda hassas” dediği hatırlatıldıktan sonra, Paşanın Harp Akademilerinde yapacağı konuşmayı değiştirip değiştirmeyeceği sualine verdiği “Filmin sonunu söylersem sinemaya gelmezsiniz” cevabı.
Sinemaya gidenler filmin sonunu gördüler. Sürpriz yoktu. Yaşar Paşa da Erdoğan’ın “yok” dediği “irtica tehdidi” için “var” dedi.
Demek ki, Komutanın piyasalardan yana bir gerilim endişesi yok.
Ayrıca, Büyükanıt bunu ilk defa söylüyor da değil. Görevi Özkök’ten devralırken yaptığı konuşmada da irtica ve bölücülüğü tehdit olarak nitelememiş miydi?
Daha öncesine gidersek, söz konusu değerlendirmenin, Başbakanın onayıyla yürürlüğe giren gizli anayasada da yer aldığını hatırlamamız gerekiyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın bugün “İrtica tehdidi yok, bu konu gündemden düşmeli” demesinin bir anlamı yok. Bu görüşünü gizli anayasaya son şekli verilirken dile getirmeli ve etkin kılabilmeliydi.
“Filmin sonu” bahsine devam edersek:
Aslında filmin sonunda değil, başındayız.
Ve daha ilk sahnelerden itibaren, 28 Şubat’ta gördüğümüz eski bir filmin, ona tıpa tıp benzeyen yeni bir versiyonuyla karşı karşıya olduğumuzu hemen fark edebiliyoruz.
O sürecin odak noktasında, sonradan sürece adını veren 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısı yer alıyordu. Medya yine günler öncesinden o toplantıya odaklanmış ve sonrasında mâlûm gelişmeler yaşanmıştı.
Şimdi ise—AB reformlarıyla bir miktar tırpan yediği için olsa gerek—MGK’nın yerine, Genelkurmay Başkanının dün yaptığı Harp Akademileri konuşması konulmuş durumda.
Yeni sürece bundan hareketle 2 Ekim süreci denilecek mi, bunu zamanla göreceğiz.
Tabiî, Sezer’in bir gün önce yaptığı Meclisi açış konuşmasının “öncü takviye kuvvet” muamelesi gördüğü de gözden kaçmamalı.
Sezer’in, 3 Kasım seçiminden sonra aynı Meclisin açılışına gitmemiş olduğu da unutulmamalı. Milletin yaptığı seçime tepkisini o zaman o şekilde vermiş olan Sezer, şimdi, veda konuşmasıyla AKP’ye “son darbe”yi vuruyor.
Bir kısım AKP’li vekiller ise Sezer’in her cümlesini çılgınca alkışlayarak, “Dinledik, gönencimiz arttı, son kez alkışlarla uğurluyoruz” diyerek akıllarınca dalgalarını geçiyorlar.
Sezer’in konuşması hakkında bilgi almak için ABD’den arayan Başbakana konuşmayı “dikkatli ve dengeli bir metin” olarak niteleyen, alkışçılardan Bakan Mehmet Ali Şahin ise “İçişleri Bakanıyla konuşacağım, sokakta sarık ve cübbeyle dolaşanlar için gereğini yapsın” diyor.
Film başladı. Bakalım sonu nasıl gelecek?
03.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|