Medyada yine tırmanışa geçen “irtica” haberlerinin ardında siyasî ve ticarî hesapların yattığı artık büyük ölçüde fark edildi.
Son dönemde başlatılan irtica furyasında da bu hesapların ipuçlarını sezmek mümkün.
Bir defa, başından beri “irtica” ile bağlantılı olmakla suçlanan, ama gerek 3 Kasım seçiminde milletten aldığı destek, gerekse AB süreci sebebiyle bu özelliği geçici olarak görmezden gelinen iktidar partisi, seçim sath-ı mailinde etkinliğini önemli ölçüde kaybetti.
Artık bundan sonra hükümetin bürokrasiye gerçek anlamda söz geçirebilmesi de, gündeme hakim olabilmesi de beklenmiyor.
(Ki, gücünün zirvesindeyken de bu konularda ne ölçüde başarılı olduğu tartışılır.)
Hal böyle olunca, ancak güce itibar eden kesimlerin tavırlarının değişmesi gayet normal.
Bu durumla bağlantılı bir başka husus, önümüzdeki sene yapılacak iki önemli seçimi, birtakım odakların hesaplarına uygun şekilde sonuçlandırma planlarının yapılıyor olması.
Bu hengâmede yaşanabilecek birtakım sürpriz gelişmeler, AKP’yi, genel seçimleri öne çekmediğine pişman edecek vahim boyutlar kazanabilir.
Nitekim gerek askerî cenahtan, gerekse Çankaya ve üniversite gibi diğer adreslerden peş peşe gelen “irticaî” mesajlar, AKP için de düğmeye basıldığını haber vermekte.
Ne de olsa, Demirel’in ifade ettiği gibi, çok partili demokrasiye geçildikten sonra seçilmiş hükümetleri yıpratmak için en fazla kullanılan araçlardan biri, “irtica” suçlamaları.
Gerçi bu suçlamalar sandıkta hep geri tepiyor ve halk her seçimde irtica ile suçlananları daha yüksek oy oranlarıyla iktidar yapıyor. Bunun en son örneği, Yard. Doç. Dr. Yüksel Taşkın’ın Neşe Düzel’e dediği gibi (Radikal, 18 Eylül 2006), “Önlem almazsak Millî Görüş 5 milyon oyla gelir” diyen 28 Şubatçıların, aldıkları “önlem”ler neticesinde aynı oyla AKP’yi iktidara getirmiş olmaları.
Acaba son günlerde irticayı tekrar gündeme getirenler AKP’yi daha güçlü şekilde bir kez daha iktidara taşımayı mı amaçlıyorlar?
Hoş, irtica iddialarıyla vurmaya çalıştıkları AKP iktidarının, asker tarafından hazırlanan ve irticayı terörle eşdeğer tehdit sayan gizli anayasaya “evet” dediği de unutulmamalı...
Peki, kartel medyasının bir kez daha irtica furyasına çanak tutmaya başlaması neden?
Eğer bu yayınların ters teptiğine bakmadan yine AKP’yi yıpratma kastıyla hareket ediliyorsa, altında mutlaka ekonomik bazı sebepler de olmalı ve bu noktada iki ipucu var.
Biri, evvelce “2010 hedeflerimize 2005’te ulaştık” açıklamaları yapan bir holdingin, bu sene ekonomide meydana gelen dalgalanmalar sonucu ciddî bir “kur zararı”na uğradığını duyurarak açığa vurduğu rahatsızlık.
Diğeri, hükümetin dev petrol şirketlerine kestiği astronomik cezadan, petrol işi yapan medya karteli patronlarının da etkilenmesi.
Sonuç olarak, derin mahfillerin AKP’yi bahane ederek başlattıkları ideolojik taarruz, bu çeşit ticarî hesaplarla medya desteği de alırsa, zararı yine masum dindarlar görecek.
Yanılmayı çok isteriz, ama görünen bu...
29.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|