İzmir’den okuyucumuz: “Ağız dolusu kustuktan sonra orucun bozulduğunu biliyorum ama son zamanlarda bu konu hakkında değişik yorumlar duyuyorum. Oruç bozulduktan (yani ağız dolusu kustuktan) sonra eğer insan hasta ve bitkin bir vaziyette ise yemek yiyebilir ama değilse yine iftar vaktini beklemelidir ve yine her iki durumda da orucunun yerine bir kaza orucu tutmak zorundadır diye biliyorum. Bu konuda beni aydınlatırsanız sevinirim.”
Ağız dolusu kusmanın oruç bozma sebebi, ağza gelip dolan kusmuğu çıkarmayıp geri yutmaktır. Eğer kusmuk geri yutulmazsa oruç bozulmaz.
Hasta kişi kustuktan sonra eğer kendini bitkin hissediyorsa orucunu açabilir. Bundan dolayı kendisine kefâret gerekmez. Daha sonra iyileşince gününe gün kaza eder. Eğer kusmaktan dolayı bitkin düşmemişse, orucunu tamamlamaya gücü yettiğine de inanıyorsa, iftara kadar orucunu açmaz. Çünkü geri yutmamışsa orucu bozulmamıştır.
Fakat bu durumda da, kişinin kusmuk yutmaktan kendisini sakındıramayacağı ihtimaliyle, ihtiyaten orucun kaza edilmesinde fayda var denmiştir. Bu bir zorunluluk değil, tavsiyedir.
***
İsmail Bey: “Namaz borcu olan teravih kılamaz deniyor. Ne dersiniz?”
Namaz borcu önemli bir borç. Bunu gündemimizin ön sıralarına almalıyız. Önce, her şeyden fedakârlık edip namaz borcumuzu bitirmeyi düşünmeliyiz. Böyle sıkı program yapan birisi teravih yerine evinde kaza namazı kılabilir. Takdir kendisinindir. Bu durumda teravih namazı sevabını da alır.
Fakat evinde kaza namazı kılmayacak olan ve namaz borcu için feda edeceği birçok malayani işleri bulunup bunları feda etmeyen birisi, teravih namazını feda etmemeli; kılmalı. Hanefi mezhebinde, namaz borcu olan teravih kılamaz diye bir hüküm yoktur. Namaz borcu olan pekâlâ teravih kılabilir.
***
Salih Bey: “Bir arkadaşıma borç para verdim. Durumunu düzeltemedi. Parayı ödeyecek gücü yok. Ben bu borcu zekât namına arkadaşıma hibe edebilir miyim? Zekât ismini söyleyerek de onu kıramam. Söylemeden de olabilir mi?”
Eğer müsrif harcaması yüzünden borçlanmadı ise ve borcunu ödemeye gücü yoksa alacağınızı zekât niyetiyle bağışlayabilirsiniz. Bunun zekât olduğunu ona söylemeniz şart değildir. Sizin niyet etmeniz kâfidir. Fakat onun bunu zekât bilmesinde, incinmemesi ve size minnette kalmaması açısından fayda olacağı kanaatindeyim. Çünkü zekâtta kula minnet yoktur. Zekâtta minnet Allah’adır. Zekât Allah’ın taksimidir.
Allah kabul etsin. Âmin.
DUÂ
Allah’ım! Bizi hayırla yaşat, hayırla öldür ve hayırla dirilt! Dirildiğimiz gün, en az bu günkü kadar bize sevinç ihsan et! Bize mutluluk ihsan et! Bize huzur ihsan et! Bize bahtiyarlık ihsan et! Bize saadet ihsan et! Bize sükûnet ihsan et! Bize metanet ihsan et! Diriliş sabahında bizi ağlatma! Bizi utandırma! Bizim boynumuzu bükme! Bizi perişan etme! Bizi çaresiz kılma! Bizi şefaatsiz bırakma! Bizi mağfiretinden uzak eyleme! Bizi merhametinden mahrum eyleme! Bizden şefkatini esirgeme! Bizi yapayalnız bırakma! Bize azap etme! Bize acı gün gösterme! Adâletini değil, merhametini; kahrını değil, şefkatini; gazabını değil, rızânı üzerimizden eksik etme! Bizi, hiçbir gölgenin bulunmadığı o gün, Kendi gölgende barındırdığın kullarından eyle!
Âmîn... Âmîn... Âmîn...
29.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|