Demirci’den okuyucumuz: “Ramazanda oruç tutmanın ne gibi hikmetleri vardır?”
İbâdet yapmanın en önemli hikmeti emirdir. Yani Allah’ın emretmiş olmasıdır. Gâyesi de Allah’ın rızâsını kazanmaktır. Bundan başka elbette ibâdetlerin kendi yapısına, özelliğine, türüne ve niteliğine göre kendisine mahsus hikmetleri de vardır.
Risâle-i Nur’da Ramazanda oruç tutmanın hikmetlerine, “O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, apaçık deliller taşıyan ve hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir”1 âyetinin tefsîri olarak özel bir risâlede yer verilmiştir.
Bediüzzaman, Ramazan Risâlesinde, orucun, İslâmiyet’in beş şartının birincilerinden olduğunu ve İslâm şeâirinin en büyüklerinden bulunduğunu bildirmiş; bu ayda oruç tutmanın çok hikmetlerinden başlıcalarını şöyle zikretmiştir:
1) Ramazan’da oruç tutmakla insan Cenâb-ı Hakk’ın terbiye edicilik sıfatını tanır ve bizi Allah’ın büyük bir disiplinle terbiye altına aldığını fark eder.
2) Ramazan’daki oruçla tok açın halini, zengin fakirin halini, üst sınıf alt sınıfın halini anlar. Toplumda her bir sınıf birbirine yardımcı olmaya ve el uzatmaya hazır bir mâneviyât kazanır. Büyüklerin küçüklere, zenginlerin fakirlere, üst sınıfların alt sınıflara eğilmesi ve el uzatması neticesinde ise, sosyal hayatta maddî -mânevî düzen ve âhenk sağlanır, toplum barışı temin edilir, toplum fertleri arasındaki uçurumlar ortadan kalkar.
3) Ramazan’daki oruçla insan kendi dünyasında iç huzur ve saadete kavuşur. Günahlardan arınır ve ruh terbiyesine ulaşır.
4) Ramazan’daki oruçla insan, baş düşmanı olan nefsini terbiye eder, ıslâh eder ve iyi ahlâka yönlendirir.
5) Ramazan’daki oruçla Allah’ın nimetlerine umûmî, anlamlı, kapsamlı ve farklı bir üslupla fiilî bir şekilde şükür yapılmış olur.
6) Ramazan’daki oruçla her zaman faydalanılan günübirlik lezzetler terk edilerek, Kur’ân’ın indirildiği ay olan Ramazan’da Kur’ân’ı indiren yüksek irâdeye, Kur’ân’ın indiriliş sürecine ve bizzat Kur’ân’a, mânevî bir bayram hüviyeti ve sevinci içerisinde saygı duyulur. Kur’ân’a mukabele edilir ve Kur’ân baş tâcı yapılır. Kalpler Kur’ân’ı anlamaya hazır şekilde motive edilir.
7) İnsan dünyaya, âhirete dönük ticâret yapmak ve âhiret hesabına azık toplamak için gelmiştir. Ramazandaki oruçla, geliş amacına ve kâbiliyetlerine uygun olarak çok yüksek kârlar kazanır, çok kazançlı ticâretler yapar, çok gıdâlı azıklar elde eder ve çok verimli ekimler ve hazırlıklar yapar.
8) Ramazan’daki oruçla insan günübirlik sağlık ve sıhhatine yönelik adımlar atmış olur. İnsan midesi istirahata çekilir, hazım kolaylaşır ve insan sabra alışır.
9) Ramazan’daki oruçla nefis Rab değil, kul olduğunu hatırlar, firavunluğu bırakır. Kulluğa ikna olur, kulluktan râzı olur. Rab olarak sadece Rabb’ini bilir. Kendisinin âciz bir kuldan ibâret olduğunu kavrar.
Bediüzzaman’a göre, Cenâb-ı Hak yeryüzünü büyük bir nimet sofrası şeklinde yaratmış ve bütün nimet türlerini hiç kimsenin ummadığı şekilde o sofraya dizmiştir. Canlıları merhametle, şefkatle, eksiksiz biçimde ve bizzat terbiye ettiğini her ihtiyaç sahibine sayısız nimetleriyle göstermiştir. Oysa insan çoğu zaman nimetlerin bu eşsiz dizilişini görmemekte, her saniye vazgeçemediği nimetler için bile gaflet içinde sebeplere takılıp kalmakta ve Allah’ın eşsiz bir şefkatle nimetlendirdiğinin farkında olmamakta, Allah’ın kadir ve kıymetini kavrayamamaktadır.
Ramazan-ı Şerifte ise mü’minler, emir dinlemeye hazır muntazam bir ordu hükmüne geçmektedir. Öyle ki, bütün insanlar, Kâinât Sultanının sofrasına ve ziyâfetine dâvetlidirler.
Düşünün ki: Bu dâvete icâbet eden mü’minler akşama yakın saatlerde, dâvete icâbetin bir gereği olarak sofra başlarına geçmişlerdir. Önlerine mükellef bir sofra açılmıştır. İçinde yok yoktur. Her şey itina ile bir bir dizilmiştir.
Fakat, hiç kimse elini sofraya uzatmıyor. Herkeste sessiz bir itaat, sessiz bir boyun eğiş, sessiz bir emir bekleyişi vardır! Herkes Kâinât Sahibinin “Buyurunuz!” emrini bekliyor gibi bir ibâdet tavrı içindedir. Böylece, Allah’ın görkemli, haşmetli, şefkatli, çok geniş ve çok kapsamlı rahmet eserlerine karşı mü’min, kapsamlı, geniş ve muntazam bir ibâdet disiplini içinde cevap veriyor, mukabele ediyor. Allah’ın yüksek şefkat ve sonsuz merhamet sahibi olduğunu fark ediyor.2
İnsan bu yüksek şerefe ancak oruçla ulaşıyor.
Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 387, 388
2- Bakara Sûresi: 185
26.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|