Bir haftayı geride bırakıp ikinci haftasına girmiş bulunmaktayız bu mübarek ayın. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da koşar gibi gidecek anlaşılan. Ramazan’da yaşananlar da güzel anılar olarak eklenecek mazimize. Yaptığımız ibadetler, hayırlar, okunan Kur’ân’lar da sevap defterlerimize yazılacak inşallah.
“Çok şükür, bu yıl da Ramazan’a yetiştik” sözlerini bir hafta boyunca çok duydum. Ama en çok yaşlı teyzelerin ağzında bu kelime. O kadar mutlular ki, bu yıl da oruç tutuyor olmaktan. Mukabelelere katılıp Kur’ân dinlemekten. Haklılar, zira onlar hastalanmaya daha müsait olduklarından oruç tutamayabilirler. Hemen hepsi ayaklarından şikâyetçi oldukları için, Kur’ân dinlemeye gelemeyebilirler. Bunun farkındalar ve sürekli şükrediyorlar: “Elhamdülillah bu yıl da yetiştik Ramazan’a.”
Mukabele okunan eve giderken, bir de bakıyorum yaşlı teyzeler önceden gelip yerlerini almışlar bile. Hatta inceden dokundurmadan geçirmiyorlar oturacağımız yerlere. “Bunlar da genç olacak canım. Haliyle, anca geliyorlar. Kızmayalım değil mi?” Gülüşüyoruz… Hele içlerinde bir Fatma Teyze var ki, onu gördükçe Ramazan ne güzel bir aymış, diyorum. Çünkü Fatma Teyze nur yüzlü, elinden tespihini düşürmeyen, ağzında mırıl mırıl duâsı olan bir teyzecik. Her gün bitirilen cüzün ardından “Çok şükür Allah’ım, bugün de oruç tutmayı, kelâmını dinlemeyi nasip ettin” diyor. Durup onu seyrediyorum. Şükredişi hayran bırakıyor beni. Neredeyse, her nefes alışına şükredecek ki, haklı…
Geçenlerde yanına oturdum. Ramazana dair biraz sohbet ettik. Bir ara okuduğum birkaç yazıdan aklımda kalan zamane soru geldi. “Nasıl geçiyor Fatma Teyzem Ramazan’ın?” dedim; ama keşke demeseydim. Hafif kızdı, kaşları çatık: “Bu nasıl soru kızım, tabiî ki güzel geçiyor. Hem de ne güzel! Ben O’ndan razıyım. İnşallah O da bizden razıdır. Her gününü içim burkularak uğurluyorum, acaba ahirette O da memnuniyetle karşılar mı ki bizi?” “İnşallah Fatma Teyzem,” derken; ben de duygulandım. Bu ne kadar manevî bir bakış, bu ne kadar lezzetli bir Ramazan yaşamaktı!
Ertesi gün Fatma Teyze üzgündü. “Hafif üzgün gördüm seni bugün” dedim. Durdu, gözlerini sildi: “Hiç sorma kızım”. Elimi tuttu: “Ben Ramazan ayını çok severim. Çocukken annem sahura kaldırmadı diye ağlar, sahursuz oruç tutardım. Bu hâlimi görünce, annem kıyamaz sahura kaldırırdı. Gözümü herkesten önce açardım. Olur ya, sahurda annem unutur beni diye. Adımı çağırmasını beklerdim. ‘Fatma’ der demez, hemen ayaktaydım. Kaç yaşından beri oruç tuttuğumu hatırlamam bile. Geçen yıl Ramazan’ın son gününde çok duâ ettim, ‘Rabb’im bir kere daha nasip et Ramazan’ı’ diyerek… Çok şükür, bu yıl da yetiştim. Elimden gelse, gece gündüz namaz kılar, Kur’ân okurum; ama yaşlılık, yapabildiğimi yapıyorum. Fakat bunu bile çok görüyorlar” dediğinde, şaşkınlıkla, “Hayırdır teyzem” dedim. Durdu, namaz örtüm dediği beyaz örtüsünü düzeltti. “Oğlum İstanbul’da oturuyor. Dün telefon açtı. Parası çok onun. Bana tutturdu: ‘Ana, sen oruç tutma; ben parasını buradan veririm’ dedi. Çok kızdım: ‘Ne diyon sen oğul! Ne parası, ben tutarım orucumu. Çok şükür elim ayağım tutuyor. Nasıl tutmam Ramazanı? Sen ver fakirlere paranı.’ Kaç kere aradı. Sonra çektim fişi, aramasın diye. Öz evlâdım bu güzel ayın sevabını bana çok görüyor. Allah kimin canını önce alır, bilinmez; ama ben ölüme daha yakınım. Bu sebeple benim bu mübarek aylara çok ihtiyacım var” dediğinde, “Haklısın Fatma Teyze, sen tutabilirim diyorsan tut. Ama oğluna da kızma, seni düşünmüştür yine” diyorum; ama nafile, kızmış bir kere. Ramazan orucuna nasıl karışırlar Fatma Teyzemin.
Gözlerinin içi ışıl ışıldı hâlâ, kıpkırmızı yanakları vardı. Ona baktıkça, sarılıp yanaklarını sıkasım geliyordu; ama yıllar gençliğini almıştı. Geride bükülmüş bir bel, kırışmış bir yüz, titreyen eller, bir de bükemediği dizlerini bırakmıştı. Buna rağmen, hiç şikâyet etmeden şükredip orucunu tutuyor, yavaş yürüyerek, yarım saatte vardığı mukabele yerine gelip gidiyordu. Böylece kurtuluş vesilesi yapmak üzere Ramazan’a sımsıkı sarılmanın hazzını yaşıyordu.
Sonra aklıma takıldı: Çalışıyorum diye oruç tutmayanlar… Bugün sahura kalkamadım tutmayayım bari, diyenler… Bebek bekliyorum olmaz, kuvvetsiz kalırım diye erteleyenler olunca çevremde…
Hey gidi Fatma Teyzem hey! Ölüm zahiren sana daha yakın; ama çocuklar, gençler de ölüyor. Ölüm hepimize bir nefes kadar yakın ama…
03.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|