Başbakan başta olmak üzere hükümet ve AKP sözcülerinin defalarca tekrarladıkları gibi, eğer normal zamanında yapılacaksa, seçime on üç ay gibi bir süre kaldı.
Ancak bu sürenin hiç de rahat geçmeyeceğini, aksine her geçen gün AKP’yi daha da zorlayıp bunaltacak gelişmelere sahne olacağını gösteren işaretler giderek artıyor.
Anlaşıldığı kadarıyla Erdoğan’ın önceliği evvelâ cumhurbaşkanı seçimini kazasız belâsız sonuçlandırarak Çankaya’ya çıkmak.
Milletvekili seçimi ondan sonra geliyor.
Hesaplar “Önce Çankaya” hedefine göre yapıldığı için de, Erdoğan bu işi zora sokabilecek tavır ve söylemlerden uzak duruyor.
Sezer’in imam hatip ve Kur’ân kurslarını “boş inanç ve dogmalar”ın öğretildiği yerler olmakla suçlayıp kapatılmalarını istemesine de; 15 yeni üniversitenin rektörlüğüne YÖK’ün kaşla göz arasında el koymasına da; Org. Başbuğ’un konuşmasına da tepkisiz kalması bundan.
Cumhurbaşkanı olmayı kafasına koyan Başbakan, bu kritik süreçte devlet aktörleriyle karşı karşıya gelmeyi kesinlikle istemiyor.
Parti yöneticilerine yaptığı “Final sürecinde provokasyonlar artacak, oyuna gelmeyin” ikazı da bunun ifadesi olarak algılandı.
Mâlûm, AKP’liler dört yılını dolduran iktidarlarında yapamadıklarını başaramayış gerekçesini “Devleti yönetmek için sadece seçmenin verdiği Meclis ve iktidar anahtarları yetmiyor, beşibiryerde’yi tamamlamak lâzım” gibi söylemlerle açıklayıp, Çankaya kilidinin de açılması gereğini ifade etmişlerdi.
Ve başörtüsü, imam hatip, katsayı gibi “mayınlı” konuların çözümünü Erdoğan’ın Köşke çıkması sonrasına ertelemişlerdi.
Peki, Erdoğan Çankaya hedefine ulaşır ve Başbakan olarak dört yıldır sürdürdüğü “kurumsal mutabakat arama” tavrını orada da devam ettirirse AKP’nin hali nice olur?
Ya seçimde AKP bugünkü gücünü kaybeder, dahası birilerinin yaptığı hesaplara uygun şekilde AKP’yi dışlayan bir “ulusalcı koalisyon” iktidara gelir ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Çankaya’da her cihetten amansız bir kuşatmaya alınarak izole edilirse, AKP’nin ötesinde Türkiye’nin hali ne olur?
Umalım ki, Erbakan hükümetinden sonra işbaşı yapıp 28 Şubat’ın taşeronluğunu üstlenen Anasol-D ve ardından seçimle gelen Anasol-M koalisyonları tecrübelerini, çok daha ağır bir şekilde tekrar yaşamayalım.
Ve temennî edelim ki, AKP macerası hepimize yeni fatura ve bedeller ödetmesin.
Şu aşamada, AKP’nin ciddî bir özeleştiri ve silkinişe ihtiyacı var. İktidar partisi, gerek 3 Kasım zaferini, gerek kazasız belâsız bugünlere gelebilmesini, AB sürecinde gerçekleştirdiği demokratikleşme reformlarına borçlu. Farklı kesimlerden aldığı desteği de.
Ama bugün bakıyoruz, bindiği dalı kesercesine, hayli zamandır demokratikleşme adımlarında frene basmış; dahası 301 gibi alabildiğine kronikleşen bir sorunda anamuhalefetle beraber ayak sürüyor konumda.
Keşke 301’de olumlu bir sürpriz yaparak son günlerde biriken kara bulutları dağıtsa!
30.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|