“Allah’a yemin ederim ki Hz. Ebû Bekir’in bir saati, Firavun’un sarayında hayat süren mü’minin bütün ömrüne denktir. O, imanını gizliyordu. Hz. Ebû Bekir ise açıktan iman ediyordu.”
Bu ifadeler Hz. Ali’ye aittir. Hz. Ebû Bekir’in en önemli danışmanlarından biri olan Hz. Ali, Kureyş müşriklerinin Efendimize (asm) hücum ettikleri bir esnada, hiçkimse onu himayeye cesaret edemezken Hz. Ebû Bekir’in ölüm pahasına da olsa onu koruduğunu anlatır.
Asr-ı Saadette yaşamak, Sahabe olmak kolay değil. Horlanma, küçümsenme, dayak, hatta ölüme kadar varabilecek riskleri göze alıp inanabilmek her şeyden önce yürek işiydi. O devirde iman edebilme ne kadar yüksekse, o ölçüde pahalı bedeli de vardı. Birgün bir Kufeli Huzeyfetü’l-Yemani’ye demişti ki: “Allah’a yemin ederim ki biz Resûl-i Ekrem (a.s.m) zamanında yaşasaydık ayağını yere bastırmaz, omuzlar üstünde taşırdık...”
Hz. Huzeyfe ona sadece Hendek Savaşı esnasında çektirilen çile, soğuk, açlık ve korkulu anları anlatmış, “Sadece Hendek muharebesi esnasındaki çektiklerimizi hatırlıyorum da yeğenim ‘O günler ne sıkıntılı günlerdi’ demekten kendimi alamıyorum” demiş ve “Sen olsaydın bunu yapabilir miydin?” diye sormuş, sonra da Hendek Muharebesi gecesini hatırlatarak “Dehşetli bir soğuk ve şiddetli fırtınalı bir gecede bir Allah Resûlüyle beraberdik” demişti.
İnsanların akıldan, iz’andan, vicdandan koptukları, insaniyetten uzaklaştıkları bir dönemde, elleriyle yaptıkları taştan, tahtadan putlara taptıkları bir zamanda, devranın Ebû Cehil’in yanında olmayı yeğlediği o günlerde doğrunun, hakkın, hakikatın yanında olabilmek, hele hele Resûl-i Ekrem’in (asm) bile çilelere maruz kaldığı bir esnada onun yanında olabilmek her şeyden önce güçlü bir imanı gerektiriyordu.
Birgün Mikdad bin Esved’e gelen bir adam, “Allah ve Resûlünü gören şu iki göze ne mutlu! Allah’a yemin ederim ki, gördüklerini görmeyi, şahit olduklarına şahit olmayı ne kadar isterdim” dediğinde Hz. Mikdad, Allah’ın bilinmediği bir dönemde, Resûl-i Ekrem’in (asm) kendisine karşı çıkan pek çok kavimle karşı karşıya geldiğini, o günlerde karşılaşılan güçlükleri anlatır, “İnanmış bir toplumda gelen sizlerin o devirde yaşasaydınız acaba tutumunuz ne olur?” demekten kendini alamaz.
30.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|