Recep ve Şaban aylarında yükselmeye başlayan mânevî grafik Ramazan’da daha da yükselerek doruklara çıkar. Diyebiliriz ki Ramazan zirve bir aydır; ibadette, hayırda, hasenatta doruklarda dolaşılır. Ebedî hayatın bir sıçrama tahtası olur âdetâ.
Mânevî ürünler bollaşır da bollaşır bu ayda. Başka zamanlarda elde edilemeyecek kadar sevap kazanılır.
İnsanlıkta da yükseliş ayıdır bu ay. İnsan âdetâ melekleşir, Cennete lâyık bir mahiyet kazanır.
Rahmetin köşe bucak her tarafı sardığı Ramazan, gözyaşlarıyla, sevinç çığlıklarıyla mağfirete, bağışa, lütufa doğru koşmanın tam zamanıdır. Bu ayda insanlar öylesine affa uğrarlar ki, âdetâ kanatlanıp Cennete uçuverirler.
Evet, Ramazan sevap ayıdır; çünkü oruçlar, sadakalar, yardımlar, Kur’ânlarla sevap haznesi doldurulur. Kur’ân-ı Kerîmin herbir harfinin diğer zamanlarda on sevabı varken, Ramazan’da bin, Âyete’l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler, Cumalarda daha fazla, Kadir Gecesinde de otuz bini bulur.
Cennet kapılarının ardına kadar açıldığı, Cehennem kapılarının kapandığı, şeytanların ve azgın cinlerin bağlandığı bu ayda kula düşen bu bulunmaz fırsatları değerlendirip Allah’a kendini sevdirebilmektir. Allah Resûlü de (a.s.m.) Ramazan’ın faziletlerini anlattığı bir hadislerinde, “Öyleyse kendinizi kulluğunuzla Allah’a sevdirin” buyurur ve bu ayda Allah’ın rahmetinden nasibini alamayan kimsenin de bedbaht kişi olduğunu bildirir.1
Ramazan gelince camiler dolup taşar, Kur’ân’lar okunur, mukabeleler yapılır, iftarlar verilir, sahura kalkılır, ibadetlere daha fazla koşulur, çok çok hayırlar yapılır. Kütülük yuvaları müşteri bulamadıkları için bir bir kapanır, şeytanlara da kaçmak düşer.
Bu ayda tutulan oruç, maddeten ve mânen insana sayamayacağımız kadar çok şeyler kazandırır. Herş eyden önce sağlıktır oruç. Maddî ve mânevî bir perhizdir. “Oruç tutun, sıhhat bulun”2 buyurmuştur Peygamber Efendimiz (a.s.m.). Bu hâl Cenab-ı Hakkın öylesine hoşuna gider ki, oruçlunun ağız kokusunu misk kokusu ayarında, hatta ondan daha üstün kabul eder.
Allah’ın en sevdiği ibadetlerden olan, Kur’ân’ın belirttiği gibi bizden önceki ümmetlere de farz kılınan oruç,3 Rabbimizin, “Oruç sadece Benim için tutulur. Ücretini de Ben veririm. Kulum Benim için şehvetini, yemesini, içmesini terk etmiştir”4 buyurduğu kadar kazançlı bir ibadettir. Oruçla âdetâ melekleşen mü’min, kulluğun gereklerini bu sayede mükemmel mânâda sergiler, bilerek veya bilmeyerek işleyebildiği nice günahlardan uzak kalır, Allah’ın vaadine mazhar olur ve Cenâb-ı Hak meleklerine karşı onunla iftihar eder.
Dipnotlar:
1- Beyhaki, Sünen: 2:99; 2- et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:83.; 3- Bakara Sûresi, 183.; 4- İbni Mâce, Sıyam: 1.
25.09.2006
E-Posta:
[email protected]
|