Yedi yıl aradan sonra 17. Millî Eğitim Şûrâsı yapıldı. Şûrâ oldukça zengin konu başlıkları, yoğun tartışma ortamı içinde sıcak gündemlerin değişmez maddeleriyle birleşince türbülanslı geçti.
Müzakereye geçememiş bir toplumda, resmî ideolojinin bağnazlığı ve tek tip insan yetiştirmeye dayalı eğitim klasiği de işin içine girince, ortak noktalarda buluşma zorlaşıyor. Ancak Millî Eğitim Şûrâsında daha pozitif bir sürecin yürüdüğünü fark ettim.
Koparılan gürültü, birkaç sendika ile dernek etrafında şekillenen politik tavırdır. Belki onlar da diğerleri için benzer değerlendirmeler yapacaklardır. Ancak “Kumandalı siyaset”in yaşandığı 28 Şubattan kalma kalıntılar üzerine şûrâ yapma zorluğuna kumandalı basın da dahil olunca, muhakemeyi öne çıkarmak zorlaşıyor.
Hâlâ devam eden ve üstünden buldozerle geçilen eğitimin 28 Şubat süreci maalesef aşılamadı. Dönemin dayatma ve akıl dışı siyasî korku ve enjeksiyonuna rağmen eğitimi insan merkezine almak, demokratik açılımlar sağlamak ve mevcut eğitim ordusu ile toplum dinamiğini değişen şartlara göre yeni yaklaşımlara kavuşturmak sanıldığı kadar kolay değil.
Siyasetin kendini darbelere ihale ettirecek figüranları içinde barındırması sivil siyasetin en büyük kamburudur. İkbali olmayan ve halkla yaşamayanların olağanüstü dönemlerde makosenleri giyip, “efendim”ci kesilmeleri ve kapı kulu gibi yasalar, yönetmelikler çıkarmalarının telâfisi gerçekten zordan da zor.
Üstelik kendini rüştünü ispatlayamamış bir hükümetin tutunma korkuları, kendini beğendirme kompleksleri ve geçmişte ürküttükleri “fincancı katırları”nı şimdilerde memnun etme gayretkeşliği de işin içine girince, iki ileri bir geri ile gidiyoruz.
Konu; eğitim, süreç; 28 Şubat sonrası, Cumhurbaşkanı; Sezer, hükümet; Milli Görüş geleneğinin devamı olunca çözümün odağında kalmak ve mesafe almak, tarafların güvensizlik iletişiminden/iletişimsizliğinden dolayı oldukça karmaşık bir hal almaktadır.
Başına buyruk YÖK’ü ve onu eleştirirken sonradan arka çıkan sözüm ona demokrat ve ülkesini sevenler de işin cabası.
Bir de bütün bunlara mukabil yalnız adam Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ne yapsın? Zannedildiği kadar, arkasında hükümetin ve siyasî iradenin durduğu kanaatinde değilim. Çünkü mevcut hükümetin siyasî kodları geçmişinden aldığı miras itibariyle sayın Çelik’ten farklı. Zaten, bir ara bakanı değiştirme talebinin Çankaya’dan dönmesi de bunun yansımasıydı.
Bakanın klasik bir bürokrat ve siyasetçi olmaması büyük bir avantaj. Yurtdışında kalmış bir akademisyen olması, Ali Suavi üzerine araştırma yapacak bir entelektüel birey ekseninde düşünmesi de bir avantaj. Özellikle AB sürecine eğitimimizi uygunlaştırma yaklaşımı da oldukça pozitif. Ancak eğitimin siyasallaştığı ve siyasetin de kabul alanı geniş eğitim üzerinden yürütüldüğü bir Türkiye’de bu alan tam bir mayın tarlası.
17. Millî Eğitim Şûrâsı böylesi bir dönemde gerçekleşiyor. Sendikaların boy verdiği ve taraf olduğu, sivil toplumun sesini duyurduğu, demokratik taleplerin arttığı, AB sayesinde proje kavramı ile sosyal bilimlerin ve bilhassa eğitimcilerin tanıştığı çok anlamlı bir süreçteyiz.
Gençlerin, özellikle yeni kuşak eğitimcilerin bilişimle iç içe oldukları bir çağın çoklu zekâ teorisini okuyan ve eğitime dahil eden olağanüstü açılımların hakim olduğu dönemdeyiz. Kişisel gelişimin eğitimde süreklilik ve yenilenmeyi beraberinde getiren, özel girişimin de ekonomik bir değer kazandığı ve sosyal sermayenin bilgi toplumuna zenginlik kattığı bir olumlu eşiği yaşıyoruz.
Katılımcı demokrasinin gereği yerel temsilci ve yöneticilerden eğitimin farklı katmanlarındaki taraflara, siyaset ve düşünce dünyasından sivil toplum sözcülerine kadar geniş bir yelpazede gerçekleşen eğitim şûrâsı, başlı başına yenileşme kavramlarının ve zihnî kabızlığı çözmenin şifreleri ile doludur.
Bu yeni süreçleri anlamayanların bilgi kısırlığı ve statükonun direnci her zaman olacaktır. Kırılma noktasında ses fazla çıkar. Hele konu eğitimse, her zaman gelişme yolu ve mevcudu eksik görme ihtiyacı olacaktır. Yeter ki sağduyu hakim olsun.
Eğitim, aralıksız konuşulmalı ve talepler uzmanlarca iyileştirici projelere dönüştürülüp, siyasî iradeyle uygulamaya geçilmeli.
17. Millî Eğitim Şûrâsını buna göre değerlendirmek gerekir. Şûrâ sonuçta her halükârda muhteva olarak ciddî açılımları kapsayan bir genel eğilimi yansıtıyor. Bundan sonrası acilen eyleme geçmektir.
20.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|