Ulusal güvenlik, strateji ve sivil-asker ilişkileri, az gelişmiş ülkelerdeki demokratikleşme ve politik-ekonomik gelişim, dünya politikasındaki kültürel faktörler ve Amerikan ulusal kimliği konularında özel ilgi alanları olan Harvard Üniversitesi Politik Bilimler Akademisi Profesörü olan Samuel Huntington bir tez ortaya atmıştı. Bu teze göre, 21. yüzyıl için ‘‘medeniyetler çatışması’’ yaşanacaktı.
Huntington, SSCB ve Doğu Bloku’nun yıkılmasından sonra baş gösteren bölgesel çatışmaları da aynı perspektiften değerlendiriyordu. Saraybosna’da, Kosova’da veya Çeçenistan’da yaşananlar ‘‘medeniyet çatışması’’nın somut göstergeleriydi. İslâm medeniyeti ile Ortodoks-Slav medeniyeti birbirini boğazlıyordu ve bunun engellenmesi de mümkün değildi.
Ancak bunun karşılığında Huntington’un “provokatör” olduğunu söyleyenler, “medeniyetler çatışması” yerine, “medeniyetler uzlaşması zorunluluğu”nu ortaya attılar.
* * *
Huntington’un “medeniyetler çatışması” tezine karşılık, İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero, “medeniyetler ittifakı” projesini ileri sürdü. Bu proje, daha sonra bir eylem plânı ile Birleşmiş Milletler tarafından ortaya konuldu. BM çatısı altında Türkiye ve İspanya’nın öncülük ettiği Medeniyetler İttifakı Projesi 4. yüksek düzeyli grup toplantısı geçen günlerde İstanbul’da gerçekleştirildi. 20 üyelik Akîl Adamlar Topluluğu, bu konuyla ilgili 35 sayfalık raporu BM Genel Sekreteri Kofi Annan’a sundular.
Aralık ayında Erdoğan ile Zapatero’nun New York’ta Annan’la bir araya gelmesi beklenirken, 1 Ocak’ta göreve başlayacak yeni BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un da katılacağı toplantıda, proje ile ilgili nihaî belgenin de açıklanacağı söyleniyor. Söz konusu belge ile, medeniyetler ittifakı projesi fiilî olarak hayata geçmiş olacak. Mekanizmanın başına da bu işin mimarı Annan’ın gelebileceği konuşuluyor.
Peki, raporda göze çarpan neler vardı? Raporun en çarpıcı yönü, medeniyetler çatışması fikrinin kabul edilmeyişi oldu. İslâm dünyası ile Batı arasındaki görüş ayrılığının dinî değil siyasî olduğunun altı, koyu bir şekilde çizildi. Vakit kaybedilmeden Filistin sorununa odaklanılması ve çözüm arayışlarına hız verilmesi istenirken, İsrail-Filistin ihtilâfının objektif bir şekilde incelenerek, “beyaz kâğıt” geliştirilecek. Raporda tartışılan konuların olmasına rağmen, bunların bile seslendirilmesi kötü olmasa gerek.
Annan ve İspanya Başbakanı Zapatero’nun sözleri bu çerçevede değerlendirilebilir.
Son olarak, İsrail’in Lübnan’da giriştiği katliâmda hiç de iyi bir sınav vermeyen BM’nin, böyle bir projeye girişmesi yabana atılmamalı. Annan, “Sorun ne Kur’ân, ne Tevrat, ne de İncil. Tüm dinlerin ortak değerlerini ön plâna çıkarmalıyız. Şefkat, dayanışma ve insana saygı…” diyor.
Zapatero, projenin bütün girişimleriyle hayata geçirildiğinde, “anlayış ve barışa büyük katkıda bulunmuş olunacağını” ifade ederken, “Çeşitliliği insanlara kabul ettirmiş ve medeniyetler çatışmasını savunanları azınlıkta bırakmış olacağız” demişti.
Başbakan Tayyip Erdoğan ise, girişimin, kültürler ve medeniyetler arasında son yıllarda yaşanan fay kırıklarını gidererek, dünya üzerindeki nefret ve düşmanlığı ortadan kaldırma yolunda, “küresel bir barış projesi” olarak görüldüğünü söylemişti.
* * *
Türkiye, hem Batı, hem de İslâm dünyasının ortasında olduğu için bu türden sıkıntıları, yani “çatışmaları” en iyi hisseden ülkedir. Onun için, Türkiye’nin bu projedeki yeri çok önemlidir.
21. yüzyılın en önemli medeniyet ittifakı, Türkiye’nin AB üyeliği olabilir. Yani AB’li Türkiye, ittifakın ispatı yapılabilir. Bunun için, Türkiye’nin AB hedefini yavaşlamalara meydan vermeyecek düzeyde, “samîmî” bir şekilde sürdürmek gerekir.
Görüldüğü gibi, Türkiye’nin AB üyeliği ekonomik gelişmelerine ve temel insan hakları değerlerinin gelişimi bakımından önemli olduğu gibi, dünyadaki barışa, dinler arası çatışma gibi gösterilen çatışma görüntüsünün silinmesine de hizmet edecek.
Filistin’de, Irak’ta yaşananlar dikkate alındığında-klasik ifadeyle, dünyanın medeniyetler ittifakına her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Türkiye’nin konumu itibariyle büyük rol oynaması gerekir. Bu Türkiye’nin hem tarihî misyonudur, hem de görevidir…
Ümit ederiz ki, bu düşünceler kâğıtta kalmaz da, kısa zamanda uygulamaya konulur, gerçek mânâda medeniyetler arasında bir çatışma değil, ittifak tesis edilir…
19.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|