Son zamanlarda, özellikle Risâle-i Nur kaynaklı organizasyonlarda dünyanın gidişatını başka yaklaşımların fark edemeyeceği şekilde keşfetmiş olmanın farklılığı gözleniyor. Yapılan organizasyonlarda artık eşyanın ve dünya meselelerinin özüne inen yaklaşımların farklılığı ortaya çıkıyor. Geçen hafta bahsettiğimiz Gaziantep’teki “Sevgi Dünyasına Çağrı” toplantısının hemen akabinde bu hafta sonu İstanbul İlim ve Kültür Vakfının düzenlediği “Haşir Sempozyumu” bu mânâda çok çarpıcı yaklaşımlar. Artık yeni dünya düzeni, dünya siyaseti, ekonomik planlar, kalkınma hamleleri gibi çok şatafatlı gözüken, ama maddî alanı ön plana çıkarmanın sığlığı ile yüz yüze yaklaşımlar yerine, tüm insanlığın daha derinlere ve eşyanın özüne yönelmesi gerekiyor.
Aslında tek tek her insanın dolayısı ile tüm insanlığın en önemli vazifesi ve en belirgin tanımı kulluk. Üzerinde durulacak en belirgin alan da bu olmalı. Yani, ortaya koyacağımız açılımlar Kur’ân ışığında ve tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet zemininde gerçekleşmeli. Haşir Sempozyumu da bu anlam çerçevesinde tüm dünyayı ilgilendiren derinlik ve önemi ile çok dikkat çekici. Daha önce Ortadoğu ve Arap ülkelerinden gelen bilim adamlarının haşir ile ilgili tefekkür ve çalışmalarının süzülmesinin ardından bu hafta sonu İtalya, Kanada, ABD, İngiltere gibi ülkelerden katılan ve önemli bir kısmı başka dinlere mensup bilim adamlarının Risâle-i Nur eksenli haşir çalışması artık külliyatın dünyaya mal oluşunun ve dünyanın geleceğine Kur’ân’ın nuru ile ışık tutacağının müjdesi olmalı.
Günümüz insanlığının değerler dünyasını; para, siyasî güç ve maddî değerlerin şekillendirdiği bir bakış açısı oluşturuyor. Bu bakış açısı ile varlığın bir kitap olarak algılandığı ve görünenden çok görünen mânânın ifade ettiği, arka planın ön planda tutulduğu bir yaklaşıma ulaşmak mümkün değil. Oysa hayatın ve insanın gerçek anlamı arka planda, ferdin dünyasında arka plana yöneliş çok önemli bir dönüm noktası. Bunu sağlayamadığında hayat hızla akıp giderken zerrelerin inceliğinde çizilen imajlar kayboluyor ve kişiye en ufak bir katkı sağlamıyor. Maddenin kendi içinde oluşturulan değerler hayatın asıl gayesi olarak düşünülüyor, ölüm geldiğinde ise hiçbirinin anlamı kalmıyor. İnsan arka planla irtibatlı tanımını bulamadığı müddetçe bu hayat içerisinde gerçek insanlığı yaşayabilmesi ve varlık için zaman ötesi bir tanım oluşturabilmesi mümkün gözükmüyor. Bu yönüyle İslâmî çerçevede ya da daha geniş anlamıyla nübüvvet çizgisinin çizdiği yolda bir hayat algısı maddenin bu tarafa bakan boyutundan uzak olmalı ve asla yönelik olmalıdır.
Maddî planda yaşamanın getirdiği zaaflarla iç içe olan insanlık âleminin bir parçası olan hizmet ehli de maddî alanı ön plana çıkarmanın sıkıntılarıyla yüzleşebiliyor. İslâmî gelişmeler için siyaset zemininde çözüm arayanların da benzer bir problemle yüzleştiğini, zaman içerisinde şuur altında Rabbine bütünüyle dayanmak yerine siyasetin gücünü ön planda tutmak gibi zaaflarla karşı karşıya kaldıklarını gözlemliyoruz. Geçen zaman siyasetin, maddeye yönelmişliğin ve maddî gücün ön planda tutulduğu bir bakış açısı oluşturduğunu ortaya koydu. Bu bakış açısı içerisinde İslâmın berrak hakikatlerinin bulanmadan idrak edilebilmesini ve zaman içerisinde menfaat çatışmalarının oluşmasını engellemenin mümkün olmadığı gözükmektedir. Dini anlamda bir açılım sağlamak öze yönelik olmak halini gerekli kıldığından menfaat arayışlarının uzağında olmalıdır. Oysa siyasetin özünde ve ana felsefesinde sosyal düzeni beşerî güç ile şekillendirmek ve kendi hedeflerini sahip olduğu güç ile ortaya koymak arayışı hakimdir. Bu anlamda siyasetin yapısında maddeyi ön planda tutmak ve bu planda çözüm arayışı içine girmek kaçınılmazdır. Geçen zamanın da ortaya koyduğu gibi dâvâ uğruna yola çıkanlar siyasî zeminin menfaat çatışması içinde benlik mücadelesine girişmekte ve aynı zeminin gereklerine uygun olarak kendi menfaatlerini ön planda tutan bir noktaya gelmektedirler. Mânâya yönelik hizmetlerin özünde, ferdin şahsî dünyasını Rabbi ile buluşturacak ve bunu yaparken de maddî âlemi sınırlı algısından uzak bütün insanları kucaklayacak bir şeffafiyet hakim olmalıdır. Maddî alanda ortaya konan siyasî mücadelede bu berraklığın muhafaza edilebilmesi ve kişinin varlığın özüne yönelik bir bakış içinde maddî âlemin katılığından uzak kalabilmesi çok güçleşmektedir.
Önümüzdeki yıllar maddenin katılığındaki sınırlayıcılığın ortadan kalktığı ve arka plandaki mânâların duygular şeklinde açığa çıktığı bir dönem olacağa benzer. Şimdiye kadar ortaya konan siyasî arayışlar da göstermiştir ki; ekonomik güç ile, silâh gücü ile devlete hakim olarak manevî bir dâvâya hizmet edebilmek mümkün değildir. Maddî gücü elde etseniz dahi mânâ boyutu iyice dejenere olmakta ve artık sahip olunan imkânların asıl hedefe yönelik kullanılabilmesi zemini kaybolmaktadır. İçinde bulunduğumuz şartlar içerisinde hizmet erbabının ve Kur’ân hizmetine yönelik gayret içinde olanların ferde yönelik yaklaşımları esas tutmaları ve ırk, coğrafya siyasî düşünce ayırt etmeksizin bütün insanların kuşatmaları gerekmektedir. Bundan sonraki yaklaşımlarda daha öze yönelik gayret gösteren ve safiyetin muhafaza edildiği sivil yaklaşımlar hizmet tarzında esas olmalıdır.
Fertlerin dünyasına ulaşmak siyaset ile değil, iletişim ve diyalog ile olacaktır. Sevginin kuşatıcı gücü ön planda tutulduğunda bütün nükleer silâhlardan ve toprak hakimiyetinden çok daha etkili bir sonuç verecek ve bütün insanlığı içine alacak bir yaklaşım haline dönecektir. Böyle bir yaklaşımın önünde siyaseten ve silâh gücü ile durabilmek mümkün değildir. O halde bütün hizmet erbabı Kur’ân’a hizmet dâvâsını yeniden planlarken siyasî yaklaşımların dışında kalmalı ve iktidara yönelik arayışlar yerine insanı keşfetmeye ve doğru insanlığın iç dünyalarda hakim olmasına arayışlar içine girilmelidir.
İnsanlık zemininde ve doğru insanlık tarlasında Kur’ân’dan başka bir şey yeşermeyecektir. Gelecek günlerin İslâmî gelişmeler açısından doğru adımı; öze yöneliş, insanlık zemini üzerinde hareket etmek ve bütün gücünü Âlemlerin Sultanına dayanmaktan aldığına gerçekten inanmak ve bu doğrultuda hareket etmek olacaktır. Sevgi Dünyasına Davet ve Haşir Sempozyumu gibi peşpeşe yaşadığımız güzellikler bu yaklaşım tarzının çok ümit ve şevk verici örnekleri. Ezel ve Ebed Sultanı olan Rabbim hizmet aşkı ile insanlığa sevgi, barış ve iki cihan saadeti duâsını kavlen ve fiilen büyük bir aşk ile yapan nur ehlinin ve onlara destek olanların yardımcısı olsun. Nurun kuşatıcılığı ve huzuru tüm âleme yayılsın ve tüm insanlar hem dünyada, hem âhirette mutlu olsun.
21.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|