İzmir’den okuyucumuz: “Kur’ân-ı Kerim’de genişçe yer alan Ashab-ı Kehf ile ilgili bilgi verir misiniz? Ashab-ı Kehf’in günümüze bakan mesajları var mıdır?”
Ashab-ı Kehfin üç yüz dokuz sene mağarada uyuduktan sonra uyanışları hem insanlığın genel dirilişi için o günün dilinden çarpıcı bir örnek teşkil eder, hem Allah’ın sonsuz kudretini gösterir. Diğer yandan Allah Kendisi koymuş olmakla beraber, kurallara bağlı kalmak zorunda olmadığını böylece bildirmiştir. Nitekim Hazret-i İsa’nın (as) babasız doğması da, göğe yükseltilmesi de, âhirzamanda inecek olması da sıra dışı tecellîlerden değil mi? Nitekim “O’nun işi, bir şeyin olmasını istediği zaman ona sadece ol demektir. O hemen oluverir.”1
Ashab-ı Kehf’in, yani mağara arkadaşlarının kaç kişi olduklarını ancak Allah bilir. Fakat yanlarında köpekleri de olduğu kesindir. Üç yüz dokuz sene uyudular. Uyandıklarında sanki dün yatmış gibiydiler. Bu hususu Kur’ân’dan dinleyelim:
“O gençler mağaraya sığındıklarında, ‘Ey Rabbimiz!’ demişlerdi, ‘Bize yüce katından bir rahmet ver ve işimizde Senin rızana erişmek için muvaffakiyet nasip et.’”2
“Zalim hükümdara karşı çıktıklarında Biz onların kalplerini hakka bağladık da onlar, ‘Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi olan Allah’tır’ dediler. ‘Biz ondan başka bir ilâha kulluk etmeyiz. Edersek saçmalamış oluruz. Bizim kavmimiz Ondan başka ilâhlar edindi. Öyleyse o ilâhların hak olduğuna dair apaçık bir delil getirseler ya! Allah adına yalan uyduranlardan daha zalim kim vardır?’”3
“Birbirlerine dediler ki: ‘Madem biz kavmimizden ve onların Allah’tan başka taptıkları ilâhlardan uzaklaştık; öyleyse mağaraya çekilelim de, Rabbim bize rahmetinden genişlik versin. Ve işimizde kolaylık nasip etsin.’ Uyuduklarında onlara baksaydın..... Onları uyanık sanırsın! Hâlbuki uykudadırlar. Ve Biz onları sağ ve sol tarafa çevirip dururuz. Köpekleri ise iki ayağını mağaranın kapısına doğru uzatıp yatmıştır. Eğer onları o halde görseydin, için korku ile dolar ve geri dönüp kaçardın.”4
Üç yüz dokuz sene böylece kaldılar.5 Uyandıklarında, dün uyuduklarını zannediyorlardı. Acıktıklarını hissettiler. İçlerinden birisine para verip, mağarada olduklarını sezdirmemek için sıkı sıkıya tembihleyerek şehre ekmek almaya gönderdiler.
Şehre giren arkadaşları şehri tanıyamamıştı. Şehirli de kendini tanıyamamıştı. Nasıl olurdu? Dünkü şehir bu kadar değişmiş olabilir miydi? Şehrin ortasında kilise dedikleri bir yer vardı. Merak edip yaklaştı; Hazret-i İsa’ya (as) inananların girip çıktığı bir mabetti. Açıktan girip çıkıyorlardı. Kimse gizlenmeye gerek duymuyordu. Hayretinden şaşıp kalmıştı. Dünkü zalim kral neredeydi? Putperest halka ne olmuştu? Kilisedeki o çarmıha gerilmiş adam heykeli de ne oluyordu?
Nihayet fırına yaklaştı, parasını uzattı ve ekmek almak istediğini söyledi. Fakat o da ne; fırındakiler de şaşırıp kalmışlardı. Para üç yüz sene öncesinin mührünü taşıdığı gibi, adamın üstü başı da yüz yıllar öncesinin giyim kuşamıydı. Sonrakiler ayrıntı.
Meğer bu üç yüz yıl zarfında Hazret-i İsa’nın (as) tevhid dîninin adı Hıristiyanlık olmuş, Roma’da resmî din olarak kabul görmüş; fakat tanınmaz hale getirilmiş, yozlaştırılmıştı. Hazret-i İsa’nın (as) tevhid dîni aslından uzaklaştırılmış, içerisine çarmıha gerilmiş insan resmi gibi, teslis inancı gibi, ruhbanlık sınıfı gibi putperestlik ögeleri doldurulmuş, sayısız İnciller yazılmıştı.
Ashab-ı Kehf olayı, Allah’ın ölüleri dirilttiğinin en canlı örneği olarak hâlâ günümüzde tazeliğini, taravetini ve sıcaklığını korumaktadır.
Allah onlara ve sair çile çekmiş tevhid bayraktarlarına rahmetiyle muâmele buyursun. Âmin.
Dipnotlar:
1- Yasin Sûresi: 82
2- Kehf Sûresi, 18/10
3- Kehf Sûresi, 18/14,15
4- Kehf Sûresi, 18/17-18
5- Kehf Sûresi, 18/25
21.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|