Nerden gelip dilime takıldı bilmiyorum.
En olur olmadık yerlerde, “Karagümrük yanıyor,” diye söyleyesim geliyor.
Ben Uğur Aslan’ın Karagümrük’ünden yanayım.
“Karagümrük yanıyor,
Herkes benden biliyor,
Polis beni arıyor.”
Mekin’in ona nazire olarak yaptığı Karagümrük, biraz 12 Eylül’ün Hakkı Bulut’a siparişi, “acısız arabesk” gibi geliyor.
Ne öyle, “Karagümrük yanmasın, analar ağlamasın.”
Ağlamadıktan sonra niye ana olmuş ki?
Aynen Karagümrük gibi şu sıralar Ankara da yanıyor.
Hem de siyaset ateşiyle çatır çatır yanıyor.
Önce Ecevit’in cenazesi, ardından AKP kongresi, onu takiben MHP kurultayı derken, Ankara buram buram siyaset kokmaya başladı.
İşin Karagümrük cephesi ise daha çok liderlerle ilgili.
AKP delegesi Erdoğan’a, MHP’liler de Bahçeli’ye istediğini bir fazlasıyla verdiler. İki lider de sandıktan güçlenerek çıktılar, listeleri tek bir çizik yemedi.
Artık delegenin söyleyeceği söz bitti, marifet liderlere kaldı.
Un tamam, yağ var, şekeri katıp, suyu ilâve edip, helvayı yapmak liderlerin maharetine kaldı.
Onlar iyi bir helva yapıp, seçimden başarı ile çıkamazlarsa, bu kez partililer onların helvasını yapar.
Çünkü siyasetin tahammül etmediği tek şey başarısızlıktır.
MHP kurultayı siyasetin iki partili tahtıravelliden çıktığını gösteren işaretler taşıyordu.
AKP iktidarının MHP ve DYP’yi ciddiye alması gerekiyor.
Çünkü seçim meydanlarına çıktıkları takdirde, etekleri zil çalabilir.
3 Kasım seçimlerine giderken, MHP seçmeninde, partisine karşı bir kırgınlık vardı. Bu yer yer ders verme ihtiyacına dönüşmüştü.
Ancak hafta sonu yapılan kurultayda görüldü ki, en iyi ilâç olan zaman hükmünü icra etmiş, yaralar sarılmış.
Canlı, partisine sahip çıkan, inançlı ve salonlara sığmayan bir kalabalık vardı.
Ümit Özdağ’ın adaylık süreci parti içinde canlanmaya yol açmış. Bahçeli’yi destekleyenler Ankara’ya kadar gelip, bu desteklerini göstermek istemişler.
1 hafta önce gerçekleşen AKP kongresi ne kadar, klasik iktidar kongresiyse, MHP kurultayı da tam tersine bilenmiş bir muhalefet kurultayı izlenimi verdi.
Koalisyon döneminde, “AB’ye onurlu ortaklık” tezini ortaya atmaktan dolayı Bahçeli’nin kafasında bir karışıklık vardı. Görüldü ki MHP lideri onu atmış.
ABD ve İsrail’in işgaller, Irak, Filistin ve Lübnan’daki katliamlarla boy hedefi olduğu, Türkiye tarihinde en ağır Amerikan karşıtlığının yaşandığı bir sırada Bahçeli tüm stratejisini küreselleşme karşıtlığı, AB muhalefeti ve iktidara yönelik eleştiriler üzerine kırmış.
MHP cephesinden bakınca, yanlış da yapmamış.
DYP lideri Mehmet Ağar’ın sivil açılımlara yönelmesi de kendini bu alanda tek başına bırakmış olmalı ki, “damar”dan küreselleşme ve AB karşıtlığına soyunmuş.
Peki bu tercih MHP’ye yarar mı? Böyle bir tercih en fazla MHP’ye yarar.
Her ne kadar iktidar oldukları dönemde AB uyum yasalarının altında imzaları da olsa, Amerikan işgalciliği, İsrail zulmü ve AB’nin densizlikleri milletimizi patlama noktasına getirdiği için, bunu iyi yöneten parti kazançlı çıkar.
MHP kongresinin yapıldığı salonda tek bir vurgu vardı. Tek başına iktidar. Bahçeli bunu anayasayı değiştirecek çoğunluk noktasına taşıdı.
Kongredeki heyecan seçim sandığına kadar artarak götürülebilirse, MHP’nin baraj sorunu olmaz. Ancak Bahçeli yine suskunluğa gömülürse, partisine yazık etmiş olur. Ha bir de MHP’nin şansını sadece Bahçeli belirlemeyecek. Başbakan Erdoğan biraz daha gayret ederse, MHP’ye Bahçeli’den çok katkı yapacak. Kongre salonunda ne zaman başbakana ait bir söz geçti, MHP’liler yaydan boşalmış ok gibi yerlerinden fırlıyorlardı.
3 Kasım’da partisini barajın altına düşüren Devlet Bahçeli, “Kaybeden lider çekilsin” dedi, ancak kendi sözüne bir tek kendisi riayet etmedi.
2007 seçimleri birkaç açıdan liderin ateşle imtihanı olacak.
Türkiye seçimlere gidiyor, siyaset kazanı ısındıkça ısınıyor. AKP ile CHP’nin şen şakrak oldukları siyaset tahtıravallisi sona eriyor.
21.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|