“Elele büyüttük sevgiyi” şiirinin yufka yürekli şairiydi o. Ama aynı zamanda siyaseten yolunu ayırdıklarıyla da yıllarca küs kalacak kadar da kararlıydı.
Ortanın solu açılımı ile Türk solunu tarihinin en yüksek oranlarına da taşımıştı, yüzde 22’lerden yüzde 1.5’lara kadar da inmişti.
Dine saygılı solcuğun mimarıydı, ancak Merve Kavakçı’ya, ”Bu hanıma haddini bildirin” diye meydan okuyacak kadar da, gözü dönmüştü. Kıbrıs’ta dünyayı karşısına almayı, DSP hareketini başlatırken, sola sırt dönmeyi göze alabilmişti.
Yolsuzluğa bulaşmamış, ancak kabinesinden yüce divanlık bakanları çokça çıkmış, Güneş Motel olaylarını siyasete bir virüs gibi sokmuş, bir dilim ekmeğin hakça paylaşımı için mücadele verirken, ülkeyi kıtlıklara ya da tarihinin en ağır ekonomik bunalımlarına sokmuş, inişleri ve çıkışları ile Türk siyasetinin son 50 yılında hep adından söz ettirmiş bir politikacıydı.
12 Mart’a karşı sivil direnişi ile iktidara taşınmış, 12 Eylül’e kafa tutup, cezaevine girmekten çekinmemiş, ancak 27 Mayıs’taki sicilini de silememiş bir portreydi Bülent Ecevit.
12 Eylül’ün yasaklı yıllarıydı Ulus’taki eski Adliye binasında ifade vermiş çıkıyordu, yanında sadece avukatı ile yanılmıyorsam iki kişi vardı. Herkes yanına yaklaşmaya çekiniyordu. İşte o sırada yoldan geçen sade bir vatandaş yanına gidip, ilgi gösterince ne denli mutlu olduğunu gözlemiştim.
12 Mart’a karşı çıktığı zaman, aydın geçinen çevrelerden, ”Ne iyi bak, toprak reformunu da yapıyorlar. Sol bir hareket niye karşı çıkıyorsun?” eleştirileri karşısında Ankara’da bunalınca, kendini Nazilli’ye vurmuş, köy kahvehanesinde vatandaşın bir bardak çayını paylaşmıştı. Belki o olay bir dönüm noktası oldu. Aydınlara güvenmezdi.
CHP’de ortanın solu hareketini başlatıp, İsmet Paşayı devirecek güce ulaşmasında etrafındaki, Mülkiyeli doçentlerin, profesörlerin çok olumlu katkıları olmuştu. Adı dağa taşa “Karaoğlan” olarak yazılan, milyonları peşinden sürükleyen, ”Ortanın solu Moskova yolu” ithamlarına maruz kalan, suikastlerden dönen bu adam DSP yürüyüşünü tek başına başlatmıştı.
Ses düzenini Rahşan hanım kuruyor, Ecevit ise bir sandalyenin üzerine çıkıp, nutkunu veriyordu. “Karı-koca partisi” diye küçümsendiler, ancak yılmayıp, bu hareketi iktidara taşıyabildiler. Ama iktidarda başarılı olamadılar. Çünkü Ecevitlerin seveni çok, ama kadrosu yoktu.
Eşi Rahşan Ecevit’e rağmen yanında tuttukları ise ona siyasi hayatının en büyük ihanetini yaşattılar. Eliyle yukarıya taşıdıkları, elbirliği ile ona aşağıya çektiler. Milletvekili, bakan hatta Cumhurbaşkanı yaptıkları siyasi yaşamını hüsranla noktalatacak siyasi darbeyi yaşattılar ona.
Belki de “bir Rahşan, bir kedisi bir de kendisi” olarak kaldı yaşamının son demlerine..
Ancak öldüğü haberini aldığı anda buldukları ilk araçta GATA’nın önüne koşan, ”Ecevitçiler”, hiç ihanet etmediler Bülent Ecevit’e...
Güvencin uçtu. Artık DSP tek kanatlı uçmak zorunda kalacak. Rahşan Ecevit’in gölgesi hep üzerinde olacak.
Sol adına önemli bir sürecin içindeyiz. Tabi bu solda Ecevit faktörünün ortadan kalkması, yeni bir yapılanmanın kapısını da aralayabilir, tam tersine sol adına mumyalanmış bir CHP de ortada kalabilir.
07.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|