Konuşmak; en önemli bir özelliğimizdir ve sorumluluğu da vardır. Öyle ise, konuşma melekemize şu temel maddeler çerçevesinde bakmalıyız:
* Konuşmak, Cenâb-ı Hakkın Kelâm sıfatından gelir.
* Kâinat, çeşitli avaz ve nağâmatlarla konuşuyor! Zerrelerden yıldızlara, hayvanlardan bitkilere, rüzgârlardan sâir unsurlara kadar! Kimi kal/söz, kimisi de hâl/davranış diliyle! Bu durum; kelâm sıfatının bitkilerde, unsurlarda, hayvanlarda ve insanlarda farklı farklı yansımasıdır.
* Her şeyi konuşturan, bütün varlıklara kendi lisanlarıyla konuşma özelliği veren Mütekellim-i Ezelî’dir. Kâinatı, varlıklar sayısınca bu kadar güzel diller ile konuşturan Zât, yâ kendisi ne kadar güzel konuşur?
* “Mâdem yapan bilir, elbette bilen konuşur! Madem konuşacak; elbette zîşuûr ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak!” Yüce Yaratıcımız; ezelî Kelâm sıfatının gereği olarak insanlarla Semâvî kitaplar, Kur’ân’ı vahyederek konuşmuştur.
* Konuşmak, insanın en açık, en temel vasıflarındandır.
* Konuşma, “kuvve-i şeheviyenin” teferruâtındandır; ifrat ve tefrit denen aşırılıklardan sakınmalıdır.
* Gayr-i meşrû konuşmalar, muhutabın yanında, konuşana da zarar verir. Çünkü, söylenen her söz, lastik topu gibi gider, hedefini bulur ve geriye döner.
* Kötü, çirkin bir söz; kanlı savaşları, çarpışmaları; güzel söz barışı, kardeşliği, güzelliği, birleşmeyi, hoşgörüyü getirir.
* Hâfızamız bir kelime tarlası, kelâm bir tohumdur. Ona ne ekersek, onu biçeriz.
* Söylenen her söz, zihinde bir iz bırakır. Ağızdan çıkan kelimeler, yaydan çıkmış oka benzerler; geriye döndürülemezler!
* Sözün değerini ortaya koyan dört unsur vardır: Sözü kim söylemiş, kime söylemiş, ne için söylemiş, ne makamda söylemiş? (Sözler, s. 395)
* Mü’minin konuşmasında iki terazisi vardır: Kur’ân ve Sünnet.
* Kur’ân; meşrû olmak şartıyla, kâinat çapında bir konuşma hürriyeti getirmiştir.
* İki göz, iki kulak, bir dil; iki müşahede, iki dinleme ve bir konuşma demek olmalıdır.
* Dil kor bir ateştir; istersen ısıtır, dilersen yakar!
* İnsanın gerçeklere olduğu gibi, keyif verici mizaha da ihtiyacı var. Fakat, bu keyifli mizah, ölçüyü aşıp, ruhun inceliklerinin keyfini kaçırmamalı.
* Konuşmanın da “ifrat, vasat ve tefrit” denen, aşırı ve orta mertebeleri vardır. Vasatı (orta); yer, zaman, ortam ve muhatabına göre iyi, güzel, hikmetli, faydalı, dengeli söz söyleme mahareti, sanatıdır.
Kur’ân ve Sünnetin eğitim ve terbiyesini alan hayat ve konuşmasını dengeleyen mü’min; “Ağzından çıkan her kelimeden mes’ul olduğunu bilen; daima mütebessim; düşünerek gülen, gülerken düşünen, güldürürken düşündüren” nezaket ve nezahet timsâli bir insandır. Bir mü’mine karşı tebessümün dahi ibadet olduğunun; boş ve nâhoş konuşmanın, dedi-kodu ve gıybetin sâlih amellerini yaktığının, başkasının kalbini kırmanın, sosyal itibarını zedelemenin mesuliyetli bir davranış olduğunun şuurundadır!
Ya “emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker” (iyiyi, güzeli, doğruyu anlatmak, kötü ve çirkinden men etmek), insan hak ve hürriyetlerini yerleştirmek için konuş veya sus!
07.11.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|