Lafı evirip çevirmeden söyleyeyim ki, “Lüks Hayat” denilen bir yaşama biçimi, insanlığı önemli bir şekilde tehdit etmektedir. Daha güzel bir hayat yaşama arzusunun, sadece dünya ehli olarak bilinen insanlara mahsus olmaması ve dindar olarak bilinen insanlara da sirayet etmesi, tehlikenin boyutunu açık bir şekilde göstermektedir. Bu mesele, “Bütün hataların başı” olan dünya sevgisinin günümüzde nasıl bir handikap oluşturduğu açısından üzerinde önemle durulması gereken bir konu haline gelmiştir.
Belki bizim, insanların ‘kendi zenginliklerinden faydalanması’ üzerinde yapacağımız değerlendirmeler, “Zenginin malı züğürdün çenesini yorar” şeklinde bir yorumu akla getirebilir. Ama olay, burada zengin-fakir ayırımı yapmak ve fakirlerin de lüks bir hayat yaşaması gerektiğini dile getirmek gibi bir çerçeveye oturtulacak kadar basit değildir. Bu sebeple, burada, dünya imkânlarından oldukça fazla faydalanmanın insanın hayatı üzerindeki olumsuz etkilerini düşünmek ve düşüncelerimi de sizinle paylaşmak istiyorum.
Bu dünyada, huzur içinde, dünya meşgalelerinden uzak bir şekilde inancını yaşamak, her inançlı insanın arzulayabileceği bir durumdur. Böyle bir vasatın oluşması için güzel bir mekânın şart olduğunu söyleyebiliriz. Ancak ‘güzel mekân’ konusu değişik şekillerde yorumlanabilmekte ve bu mekân meselesi çoğu zaman insanlar için bir tuzak mahiyetini alabilmektedir.
Herkesin ailesiyle huzurlu bir şekilde yaşayabileceği mülk bir hanesinin olması, dünyanın, şükredilmesi gereken önemli bir nimetidir. Buna hiç kimsenin itiraz etmesi ve insanları mağaralarda veya uygunsuz mekânlarda yaşamaya teşvik etmesi savunulacak bir yaklaşım tarzı değildir. Ancak dünyanın ortalama hayat tarzını oldukça fazla aşan ve yüksek fiyatlarla elde edilebilen mekânlara sahip olmak için aşırı bir şekilde harcama yapılmasına müsamaha ile bakmanın inancımız açısından mümkün olmadığını söylemenin de yanlış olmayacağını düşünüyorum.
Örnek verebilseydik belki söylemek istediğimizi daha iyi ifade etmiş olacaktık. Ama her adım başında dünyevîleşme hastalığının belirtilerinin görüldüğü dünyamızda, örnek vermeye gerek olmadığını düşünmekte bilmem haklı değil miyim? Çevresinde dindar kimliği ile tanınan insanların bile servetler harcayarak dünyalarını güzelleştirmeye çalıştıkları hangimizin gözünden kaçmaktadır?
Ahiret endişesi taşımayan ve bu dünyada ebedî olarak yaşayacakmış gibi dünyaya bağlanan insanların harcamaları ve icraatları konumuzun dışındadır. Üzerinde değerlendirme yapmak istediğimiz konu, ahireti bilen ve dünyadan bir gün mutlaka ölümle ayrılacağına inanan insanların aşırı harcamalarda bulunmasıdır. “Alnımın teriyle helâlinden kazanıyorum, helâl dairede istediğim gibi harcayabilirim” şeklindeki bir yaklaşımın meşrûluk derecesi üzerinde ahkâm kesmek haddimiz değildir. Ancak helâl dairede dahi olsa toplum ortalamasının çok üstündeki harcamaların, “…israf etmeyiniz, Allah israf edenleri sevmez” meâlindeki âyet-i kerimeyle bağdaşmadığını söyleyebiliriz sanırım. İnsanların büyük bir kısmının zor geçinebildiği ve açlık sınırında yaşadığı dünyamızda, Allah’a inanan ve Müslümanca yaşamak isteyen bir insan, bilhassa zamanımızda lüks bir hayat için çılgınca denilebilecek harcamalarda bulunabilir mi? Bulunursa, mutlaka inanç noktasında zaafları bulunmaktadır. Bu insanlar lüks hayatları oranında bu dünyaya bağlanacak ve ölümden ciddi mânâda korkacaklardır. Ama bu durum, korktuklarının başlarına gelmesine engel olmayacaktır.
Unutmayalım ki, bu dünyada verilen bütün mal ve mülk gibi imkânların hesabı sorulacaktır. Bu malı bir emanet olarak değerlendirmeyip nefis ve hevesâtının isteği doğrultusunda harcayanları, altından kalkılması mümkün olmayan bir sorgulama beklemektedir. Dünyanın bütün nimetleri gibi mal ve mülkü de önemli bir imtihan aracıdır. Mal ve mülkü, asıl sahibinin isteği doğrultusunda harcayanları büyük mükâfatlar beklerken, aksi bir şekilde hareket edip de lüks yaşantı biçimleriyle sarhoş olan ve dünyada ebedî kalacakmış gibi hareket edenleri de korkunç akıbetler beklemektedir. Bundan şüphemiz olmasın.
07.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|