Cumhuriyetimizin 83. yıldönümüne de açık alınla çıkmış bulunuyoruz. Her yıl 29 Ekim’de olduğu gibi, bu yıl da cumhuriyetimiz tüm yurtta, dış temsilciliklerimizde ve KKTC’de törenlerle kutlanmaktadır. Yapılan konuşmalarda verilen mesajlar genellikle aynı sözlerin tekrarı şeklinde olduğundan, cumhur üzerinde fazla bir etkisi olmamaktadır. Kendilerini cumhuriyetin teminatı olarak görenler, yaptıkları konuşmalarda bazılarını sert bir şekilde uyarırlar, bunların sözcülüğünü yapan medya organları da “Falan kişi çok sert konuştu” şeklinde başlıklar atarak yine bazılarına gözdağı vermek isterler. Yani Cumhuriyet kutlamaları bir bayram sevinci ve coşkusu yerine, sanki bir hesaplaşma vesilesi olarak görülür.
Sert mesajların hemen tamamı ise, cumhuriyetin laiklik ilkesini koruma amaçlıdır. Sanki birileri ellerinde uzun menzilli silahlarla pusuya yatmış, laikliği ortadan kaldırmak için fırsat kolluyorlar. Cumhuriyet bekçileri de bunlara fırsat vermemek için tetikte bekliyorlar. Milli bir bayramın bu kadar gergin bir ortamda kutlanması, cumhurun cumhuriyet coşkusuna gölge düşürmektedir.
Anayasamızın 2. Maddesi devletimizin şeklini şu şekilde tanımlar: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Burada Cumhuriyetimizin dört ayak üstünde durduğu ifade edilmektedir. Bunların hepsi de çok önemli esaslardır. Birini birinden daha üstün görmek, üç tanesini önemsiz görüp bir tanesini korumak için seferber olmak doğru değildir. Laik cumhuriyet ne kadar önemli ise, demokratik cumhuriyet de o kadar önemlidir. Sosyal devlet ne kadar gerekli ise, hukuk devleti de o kadar gereklidir. Fakat kendilerini cumhuriyet bekçisi olarak görenler, sadece laiklik ilkesi üzerinde önemle durmakta, diğer ilkelerden hiç söz etmemektedirler. Sanki sosyal devlet çok mükemmel tesis edilmiş, demokrasimizin hiç bir eksiği yok, hukuk devleti tıkır tıkır işliyor da sadece laiklik konusunda bir tehlike varmış gibi hemen her kesim kendisini laikliği korumakla görevli bilmektedir.
Bir siyasî parti için sistemin demokratik yapısı ve çağdaş demokrasi çok önemlidir. Cumhuriyetin yıldönümünde siyasî partilerin demokrasiye vurgu yaparak daha demokratik bir cumhuriyet talep etmeleri beklenir. Çünkü siyasî partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Ama ülkenin değişmez ana muhalefet partisi olan bir siyasî kuruluşun tek derdi laikliktir. Demokrasi gibi bir talepleri ve beklentileri yoktur. Halbu ki, bir siyasî partiden beklenen, cumhuriyete bir bütün olarak sahip çıkmasıdır. Laikliği savunup demokrasi ve diğer ilkeleri göz ardı etmek, samimiyetsizliğin ifadesidir. İşçi sendikalarına ve sivil toplum örgütlerine bakıyoruz, onların da bir çoğu laikliği dillerinden düşürmezken sosyal devlet ilkesini hiç ağızlarına almıyorlar. Halbu ki bu kuruluşların en önemli görevleri, sosyal devlet taleplerini dillendirmek olmalıdır. İşsizlik, gelir dağılımındaki dengesizlik, eğitimde ve istihdamda fırsat eşitsizliği gibi konulara ağırlık verip bunların düzeltilmesi için gayret gösterecekleri yerde, onlar da her fırsatta laikliğin bekçiliğine soyunuyorlar.
Hukuk devleti ilkesi de, herkesi ilgilendirmekle beraber on çok mahkemeleri ve yargı mensuplarını ilgilendirmektedir. Sanki hukuk devleti konusunda hiç bir eksiğimiz yokmuş gibi, hukukçularımızın da birinci önceliği laiklik konusudur. Her yıl AİHM tarafından verilen milyonlarca avroluk para cezalarının nedenleri üzerinde hiç durmazlar. Geciken adalet, yığılan dosyalar, mahkeme salonlarının fizikî durumu, teknik donanım eksikliği, yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesi gibi konularda hiç bir sıkıntı yok gibi, cumhuriyetin yıldönümlerinde yargı mensupları bu konulara hiç değinmezler. Onların cumhuriyet bayramı mesajları da laiklik yüklüdür. Cumhuriyetin başka ilkesi yokmuş gibi, herkes laiklik konusu üzerinde durmaktadır.
Gerçek cumhuriyetçiler, cumhuriyetin dört ayağının da sağlam olmasını isterler. Üç ayağı ihmal edip tek ayağa önem vermekle cumhuriyetçi olunmaz. Topal bir cumhuriyetle muâsır medeniyet seviyesine çıkmak mümkün değildir.
28.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|