Herkesin içinde bir yerlerde bir bayram yeri olmalı. Korkunca oradan cesaret almalı. Üşüyünce orada ısınmalı. Acıkınca doyacağı, susayınca kanacağı, hüzünlendikçe neşeleneceği, çocukluğuna döneceği, büyüyüp küçüleceği bir yer olmalı.
Hep sahte tebessümler olsa da hayatında, birkaç günlüğüne orada içten gülümsemelerle ağırlanmalı. Hep mahzun olsa da yüzü, o bayram yerinde neşeli ve sevecen durmalı.
Hep oyun gibi yaşanan gerçeklerle yüzleşse de, içindeki o yerde oyun gibi oyunlarla oynamalı.
Hep kocaman bir adam olmaya çalışan küçük bir çocuk olsa da, koca adam olmuş rolü yapmaya çalışan küçük bir çocuğa dönüşmeli.
Hayat karartan oyunbozanlara karşı, basit oyunların çocukça oyunbozanlarına sığınmalı.
Herkesin içinde öyle bir yer olmalı.
Sadece kendisi için değil, sevdikleri, sevemedikleri, nefret ettikleri, nefret edemedikleri için de olmalı.
Gerçekleri yalanlarla ayırmaya çalışırken, böyle bir ayrım yapmak zorunda kalmadan dolaşabilmeli orada insanlar.
Hüzünlü sohbetleri bölebilmeli, böyle bir yer, sevinç diye bir şeyi keşfedebilmeli.
Şekerler kadar diller de tatlı olmalı. Çaylar kadar sohbetler de sıcak olmalı. Ellerin gerçekten saygıdan öpüldüğü, harçlıkların gerçekten sevgiyle verildiği, hatırların gerçek bir kaygıyla sorulduğu, dileklerin içten, duaların kalben edildiği bir yer olmalı.
Herkesin içinde bir bayram yeri olmalı. Senede 7 gün de olsa oraya sığınabilmeli. Hüngür hüngür ağlamaksa, sorgusuz; rahat rahat gülmekse, en samimi duygularla olmalı. Kucakladığında ruhu da kucaklamalı, veda ettiğinde içindeki ‘cız’ sesini hakikaten duymalı.
Böyle bir bayram yeri olmalı, böyle bir bayram günleri. Sadece içlerde değil, dışarda da olmalı.
25.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|