Hak dinin mensubu olmak, beraberinde bazı yükümlülükleri de getirir. Bu sorumlulukları yerine getirmek, bu mükellefiyetlerin gereğini yapmak her ehl-i din için artık bir zorunluluk halini alır. Bu noktada hak dini hür iradesiyle kabullenen her ehl-i dinin, bu dinin gerektirdiği emir ve yasakları bihakkın yerine getirmek, dinini en iyi şekilde yaşamanın gayretinde olmak gibi bir sorumluluk taşıdığını bilmesi gerekir.
Bu meyanda hepimize düşen önemli ve öncelikle vazife; din-i mübîne perde olmamak, ona gölge olmamak, ona şu veya bu şekilde bir nakise, bir zarar vermeye sebep olmamaktır. Belki de mü’minin, dine ve kudsî değerlerimize yapacağı en önemli, en tesirli hizmet bu olacaktır. Çünkü sevabı da, günahı da bize ait olan şahsî ibadetlerimizden daha faziletli olan ibadet; hal ve hareketlerimizle, fiil ve davranışlarımızla dinî değerlerimize perde olmamak, herhangi bir nakisenin gelmesine sebep olmamaktır. Bu noktada yanlış anlaşılabilecek bir hareketimiz, uygun olmayan bir tavrımız, sû-i zanlara kapı açacak bir fiilimiz, şahsımızdan öte mensubu bulunduğumuz din-i mübîne zarar verir ki, bu durumun manevî mesuliyetini düşünmekte fayda var.
Bizler bir taraftan farzlarımızı îfâ edip, günahlardan çekinirken; diğer taraftan da hâl ve etvârımızla dinimizin cezb ecidi güzelliklerine ayna olup, onları en saf, en berrak bir şekilde yansıtma işini becerebildiğimiz nispette, din-i mübîne en güzel ve en etkili hizmeti yerine getirmiş oluruz.
Bunun tersi olan bir durum, çelişkili ve tutarsız durumumuzu ele verir ki, bu hem şahsımıza, hem de yüce dinimizin tertemiz değerlerine zarar verir. Bu konuda her mü’mine tek tek önemli vazife ve sorumluluklar düştüğü gibi, özellikle belirli bazı şahıslara daha ehemmiyetli vazifeler düşmektedir.
Sıradan ehl-i dinin ötesinde belli bir ünvanı ve vazifesi bulunan veya kudsî bir dâvânın mümessili makamında bulunan seçkin insanların din-i mübîne hizmet noktasında hal ve hareketlerine, fiil ve davranışlarına daha bir dikkat etmelerinin önem arz ettiğini bilmekte fayda var.
Din-i mübînin neşir ve tebliğinde belli bir vazifeyi üstlenmiş, resmî veya gayr-i resmî bir vazifesi bulunan, çevresinde herkesçe tanınan ve örnek insan olarak bilinen, ehl-i hizmet ve nümûne-i imtisâl olarak kabul gören insanların bu konumlarını ve ünvanlarını muhafaza etmekteki hassasiyetleri de ayrıca hem kendi adlarına, daha da önemlisi dine hizmet noktasında çok ehemmiyetli bir vazife olsa gerek.
Bu konu ile alâkalı olarak Nur talebelerine düşen vazife ve sorumluluğun önemini söylemeye gerek var mı bilemiyorum. Toplumda nümûne-i imtisâl olarak kabul gören, bilhassa avâm-ı ehl-i iman için nokta-i istinat bilinen Nur talebelerinin, dini yaşamaktaki örnek tavırlarında gerekli hassasiyeti göstermelerinin faydaları izahtan varestedir.
Yine bu meyanda tesettürlü hanımlara da önemli vazifeler düştüğünü düşünüyorum. İnsanlarımız dindar olsun veya olmasın tesettürlü hanımları, dinî yaşantı noktasında çok mükemmel biliyor veya öyle olmasını arzu ediyor. Bu bakımdan bilhassa toplum içinde onların zaman zaman hiç de hoş olmayan hal ve tavırları pek uygun olmuyor. Büründükleri tesettüre aykırı düşen durumların, onlara ve onların şahsında din-i mübîne küçümsenmeyecek zararlar verdiğini düşünüyorum.
Kısaca bu konuda bütün ehl-i dîne önemli sorumluluklar düşüyor.
22.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|