Yeryüzünde yaşananların sebep-sonuç bağlantısı içinde önümüze sunduğu tablonun arka planında ve derinlerde farklı bir işleyiş alanı var. Bu alandaki gelişmeler baharın toprak altında gelişmesine benziyor ve ve çok fazla dış alemden etkilenmiyor. Eğer bu gelişmeler maneviyat alanında cereyan ediyorsa siyasî ve ekonomik güçler pek kontrol edici konumda olamıyorlar.
Medeniyetler çatışmasının tekrar gündeme getirilmeye çalışıldığı şu günlerde Kur’ân’ın kuşatıcı muhabbetine ve Habibullah’ın (a.s.m.) insanlığa taşımaya çalıştıklarına ihtiyaç çok şiddetlendi. Bu anlamda Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) muhabbetinin fedaileri konumunda ve varlığın şeffafiyetini acz, fakr, şefkat, tefekkür mesleği ile sosyal hayata yansıtan Risâle-i Nur yaklaşımı ve cemaati artık tüm dünya için çok önem kazandı.
Varlığı Risâle-i Nur perspektifinden algılayan ve hayatı onunla anlamlandıran fertlerin oluşturduğu nurani bir cemaat. Hazret-i Ali’nin Celcelutiye kasidesinde, Gavs-ı Azam’ın Fütuh-ul Gayb’ında işaretlerle müjdelenmiş ve istikbalde yapacakları hizmetler ve samimiyetleri, ihlâsları sebebi ile alkışlanmış bir cemaat. Dâvâsı ile bütün kâinatın alâkadar olduğu ve Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) büyük ve yaratılışa maksat aleme ukde-i hayat olan dâvâsını günümüze taşıyan, üstadı ve bütün mensupları ile hayati vazifeler üstlenmiş bir cemaat. İnsanlık Dar’üs-Selâm yolunda bir geminin yolcuları ve bu cemaatin mensupları o geminin mürettebatı. Bu yüzden dâvâ büyük vazifeler çok ve fazlası ile hassasiyet gerektiriyor.
Üstad, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin çevresinde halka olmuş bir kaç samîmî, fedakâr ve gayretli insanın çabaları ile başlayan ve günümüze kadar büyük gelişmeler kaydeden bu dâvâ, aslî yönü ile ve manevî anlamı ile gerçekten çok büyük ve âlemin bütün zerrelerini, her insanı ilgilendiren bir misyon üstlenmiştir. Üstad ve sonrası çizgide tam bir gayret ve samimiyetle yeri geldiğinde canları pahasına ortaya atılmış hizmet erbabı, günümüzde sanki bir rehavet havası içine girmişlik görüntüsü arz etmektedir. Bu duruma kısmen, Risale-i Nur şahs-ı manevisini teşkil etmek üzere kaderin bir tecellisi olarak gerçekleşen mitoz bölünmelerin sanki ayrılık şeklinde algılanması ve bunun oluşturduğu hafif bir karamsarlık havası yol açmaktadır.
Bunda toplumun topyekûn yaşadığı dünyevileşme sürecinin de büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.
Geçmişte yaşanan her şey yaşanması gerektiği için yaşandı. Çünkü kaderin hükmüydü. Bunlardan Risâle-i Nur ölçüleri ile hayatını şekillendiren hiçbir ferdin âleminde ümitsizlik, şevksizlik, isteksizlik doğmamalı. Onların dâvâsı acz, fakr, şevk ve şükrü mutlak düzeyde hayata aksettirmeyi hedefleyen bir dâvâ. O dâvâda kırgınlık olmaz, küsmüşlük olmaz. Büyük bir yangından insanları kurtarmak üzere koşanların birbirlerine kızacak, küsecek vakitleri ve halleri olamaz. Yük ağır ve yardıma uzanan her ele ihtiyaç var ve rahmet okunmalıdır. Anlamsız çekişmelerin, lüzumsuz kırgınlıkların bir an evvel ortadan kaldırılması ve Risâle-i Nur hizmetine lâyık şevk ve gayretin, bitmek bilmez enerjinin tekrar kazanılması zamanıdır. Bu zaman artık hizmet boyutlarının Türkiye sınırlarının dışına taştığı ve dünyanın her tarafından insanların bu ulvî dâvâyı anlamaya ve hayatlarının bir parçası haline getirmeye çalıştıkları bir zamandır.
Hıristiyan, Yahudi, Budist pek çok insan Risâle-i Nur’a yönelmiş ve onu kendilerine ulaştırma gayretimizin zayıflığından dolayı bizlere sitem etmektedirler. Artık hedef çok büyümüş ve yapılması gerekenler çok artmıştır. Nur hizmeti kendisini bu dâvâya mensup hissedenlerin birincil işi olmalıdır. Hem şevkimizi artıracak ve büyük bir enerji verecek şekilde Üstadın müjdelediği cennetasa bir baharın çiçekleri baş göstermeye ve tomurcuklanmaya başlamıştır. Gaye-i hayalimiz çok daha belirginleşmiş ve daha rahat hissedilir hale gelmiştir. Bu yükün altından kalkabilmenin yolu sarsılmaz bir inanç, uykularımızı kaçıracak bir ümit ve tam bir dayanışma olmalıdır. Yani; ihlâs, samimiyet ve gayret. İnanın yarınlar hizmetimiz ve davamız açısından çok daha güzel olacak. Bu gelişmelerde bizimde payımız olsun, gelinen noktanın mutluluğunu biz de paylaşalım istiyorsak birbirimize kenetlenmeli ve gayretimizi çok artırmalıyız.
Etnik farklılıkların kaşınarak dünyada ayrılıkların, medeniyet çatışmalarının devamının hedeflendiği günümüzde insanlığın reçetesi sevginin kuşatıcılığı olacaktır. Bu da nurun kuşatıcılığı ve Muhammedî (a.s.m.) muhabbetin kuşatıcılığı ile mümkün olacaktır. Kâinatı muhabbet ile yazan Âlemlerin Rabbi nur-u Muhammedî (a.s.m.) mürekkebini kullanmaktadır. Bunu tüm insanlığa hissettirecek olan ise o muhabbetin fedaileri olan düşmanlık düşmanlarıdır.
16.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|