Şu bizim irtica konusunda bence başlıca sorun, bu memleketin ilerici ve gericilerinin konumundan kaynaklanmaktadır. Bir tarafta “gerici ilericiler,” öbür yanda “ilerici gericiler.”
Bütün karmaşa işte buradan çıkmaktadır. Yoksa tek başına “İrtica nedir?” sorusunun cevabı bizce yeterli değildir. Kaldı ki, irticanın yani gerici teriminin bile tanımını yapmak öyle kolay bir iş değildir.
Sayın Mustafa Başoğlu’nun bilgi edinme amaçlı olarak, devletin belli başlı kurum ve kuruluşlarına gönderdiği “İrtica nedir, ne değildir?” sorusuyla yüklü dilekçesine her türden ve her telden cevap gelmiş. ama irticanın ne olduğu yine anlaşılamamıştır.
Başoğlu’nun dilekçesine MGK tarafından verilen cevapta “İrtica kavramı, soyut ve genel sayıldığından konu hakkında herhangi bir cevap verilememiştir” yazıyor.
Adalet Bakanlığının cevabî yazısında “Ayrı ve özel bir çalışmayı gerektirdiğinden; İçişleri Bakanlığının “Kanunlarda irtica suçu mevcut olmadığından;” Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının ”Bilgisayarımızdaki kayıtların tetkikinde belirtilen tarzda bir soruşturma hazırlık dosya kaydına rastlanmadığından” gerekçelerinden dolayı net bir tanım, elle tutulur bir tarif getirememişlerdir.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi gibi kurumlar ve kuruluşlar ise cevap vermeye bile gerek görmemişlerdir.
Sadece bizim gariban Diyanet İşleri başkanlığı “Arapça kökenli bir kelime olup geriye dönmek anlamında ‘rücu’ mastarından türemiş, Türkçe eşanlamlı olarak gericilik tabiriyle, vs.vs” şeklinde lügavi ve nötr bilgiler vermiştir.
Netice ortada bir şey yok. Soyut, yoruma açık, genel bir kavram. Ve kimse somut olarak bir şey söyleyemiyor. Yani irticanın adı var kendi yok. Sanal bir yaratık gibi. Herkes kendine göre bir anlam yüklemiş, ama dört başı mamur bir tanım ve tarif istendiğinde herkes topu bir başkasına atıyor ve sıyrılmaya çalışıyor. Düşünün ki suçsa, hukukta suçun bile açık ve net tanımı yapılmış olmalıdır. O da yok. Hayalet taşlıyoruz sanki.
Hani bir öğretmen sınıftan şaşkınlıkla çıkmış ve öğretmenler odasına daldığı gibi şöyle demiş.
-Yahu arkadaşlar bu nasıl iş? Sınıfta öğrencilere “Süleymaniye’yi kim yaptı?” diye sordum hepsi birden “Valla hocam biz yapmadık. Yemin ederiz ki, biz yapmadık. Suçumuz yok” diye cevap vermesinler mi? Odadaki tüm öğretmenler, mânâlı mânâlı başlarını sallayarak hep bir ağızdan
-Ya hocam bu çocuklar çok yaramaz ve yalancıdırlar. Hem yaparlar, hem de biz yapmadık diye inkâr ederler, deyince öğretmen daha çok şaşırmış. O şaşkınlıkla durumu okul müdürüne söyleyince okul müdürü “Derhal bunu millî eğitim müdürlüğüne bir yazıyla bildirelim ve soralım” diye resmî yazıyla üst makama iletmiş. İl millî eğitim müdürlüğü bu bizi aşar diye “Süleymaniye’yi kim yaptı” şeklindeki yazıyı ilişikte sunarak bakanlığa göndermiş. Üç ay sonra bakanlıktan gelen yazıda şöyle diyormuş. “Süleymaniye’nin yapımı için bu yıl ödenek yok. Gelecek yılki bütçeye ekleneceği hususunda bilgilerinizi...”
Bizim irticanın tarifi de böyle yapılmış sayın Mustafa Başoğlu’na. Soyut ve genel bir kavram olduğundan, dosyalarda bulunmadığından şimdilik bekleniyor. Pek yakında yakalanırsa veya izine rastlanırsa bilgilerinize sunulacağından... Kestane kebap, acele cevap.
En iyisi, bu kadar tanımsızlıktan sonra “İrtica çıplak” demek galiba...
12.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|