Türkiye iç gündeminin gedikli konularından irtica ile bir kez daha meşgul edildiği günlerde, dış gündeminin gedikli konularından Ermeni soykırımı meselesinde yine gafil avlandı. Soykırımın reddini cezalandıran tasarı, Fransız Meclisine getirildi.
Aslında Sarkozy tasarıya karşı değil. Ama tuhaftır; Erdoğan olaydan haberdar olduğunda doğrudan onu arayarak tasarıyı engellemesini istiyor. İçişleri Bakanı konumundaki bu kişiyi Erdoğan’ın Başbakan sıfatıyla araması ise ayrı bir tuhaflık oluşturuyor.
“Sarkozy iktidar partisinin lideri kimliğiyle arandı” tevili bu tuhaflığı ortadan kaldırmıyor.
Erdoğan, aradığını ABD yolundayken açıkladığı Sarkozy’nin “Konuyu araştırıp önümüzdeki hafta size döneceğim” dediğini söylemişti.
Ve Sarkozy, dediği gibi Erdoğan’a döndü. Ama beraberinde üç şartla.
Bunlara Erdoğan’ın cevabı ise “Siz kendinize bakın” oldu.
Bu şartlar içinde 301’in değiştirilmesinin de yer alması “Keşke Türkiye bu sorunu kendi inisiyatifiyle çözmüş olsaydı da böyle şantajlara muhatap olmasaydı” yorumlarına kapı açarken, Hrant Dink başta olmak üzere 301 mağdurlarının Fransa’daki soykırım atağını “ahmaklık” olarak nitelemeleri ayrı bir ibret tablosu oluşturmakta.
Bu arada, Başbakanın Türkiye’ye karşı tavrı bilinen Sarkozy ile diyalog kurma merakına anlam veremediğimizi de belirtelim.
2004 Aralık’ındaki Paris gezisinde de görüşmek istediği Sarkozy, Erdoğan’ı kaldığı otelde ziyarete—Türkiye’nin AB üyeliğine destek verdiği şeklinde algılanır diye—yanaşmamış; Türk tarafı ısrar edince, buluşma yerinin Paris’teki Türkiye Büyükelçiliği olmasında uzlaşılmış ve görüşme residansta basına kapalı olarak gizlice gerçekleşmişti.
O görüşmeden bize yarayacak bir netice çıkmış olsaydı, Sarkozy Türkiye’yi hedef alan ataklarına tamgaz devam eder miydi?
Acaba Erdoğan’ın buna rağmen ille de Sarkozy ile konuşma merakının sebebi ne?
Bu sebep Fransa’da gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanı seçimini onun kazanacağını düşünerek şimdiden iyi ilişki kurmanın faydalı olacağı kanaati ise, kamuoyu yoklamaları seçimde sosyalist aday Royal’i önde gösterdiğine göre, en azından dengeyi sağlamak için onunla da irtibat kurmak gerekmez mi?
Yoksa Erdoğan’ın Sarkozy ısrarının gerisinde ABD’nin tercihinin o olması mı yatıyor?
Mâlûm, neocon kıskacındaki Bush yönetiminin Avrupa’daki en sıkı müttefiki Blair seneye bırakıyor. Yerine gelecek kişinin de aynı özellikte olması için uğraştığında şüphe olmayan ABD'nin, Almanya’da Merkel ve Fransa’da Sarkozy ile çalışmak istediği de, uzmanlarca çoktandır dile getirilen bir husus.
Nitekim Merkel’in “Rumları tanıyın, limanları açın” mesajı verip gittiği Türkiye gezisinin ardından ABD, “Türkiye-Almanya ilişkilerini destekliyoruz” açıklaması yaptı. Oysa Schröder'in başbakanlığında böyle birşey hiç olmamıştı.
Fransa’da da benzer bir senaryo kurgulanıyor. Seçimi Sarkozy’nin alması ve Erdoğan’ın onunla çalışması isteniyor. Nasıl olacaksa...
12.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|