Son irtica atağı tutmadı. Bu tartışmayı “kakofoni” olarak niteleyen ve “Ufukta Türkiye’nin laik sistemini tehdit edecek bir tehlike görmüyorum” diyen ABD Büyükelçisinin sürpriz mesajı, pes etmeyip işin peşini bırakmamakta kararlı olan mahfillerin yeni girişimlerde bulunmalarını engeller mi, bunu zaman içinde birlikte göreceğiz.
Ancak hükümetin bazı önemli bakanlarının son gelişmeler üzerine sergiledikleri tavrın hiç de iç açıcı olmadığını ifade edelim.
Bu bakanlardan biri, Mehmet Ali Şahin.
Sezer’in “Laikliği korumak için özgürlükler kısıtlanabilir” mesajı verdiği konuşmasını “dikkatli ve dengeli bir metin” olarak niteleyen Şahin, Büyükanıt’ın tepki gösterdiği rapor için de “Okumadım, ama tepkiyi anlayışla karşılıyor, doğal ve haklı buluyorum” dedi.
Şahin’in “Sarık ve cübbeyle dolaşmak suçtur, böyleleri uyarılmalı ve haklarında işlem yapılmalı. Sorumluluk polisin ve İçişleri Bakanlığının üzerinde” sözü de dikkat çekiciydi.
Niyeti, kendisine yönelen tazyikleri “İrtica ile kast edilen bu ise çözümü kolay” tavrıyla savuşturmak olabilir.
“Böyle dolaşan vatandaşlar uyarılırsa zaten kendileri gereğini yaparlar” diyerek, bu meselenin de ılımlı bir tavırla çözülebileceği mesajını vermek suretiyle, daha sert tepkilerin önünü almayı düşünmüş de olabilir.
Ancak yine de beyanları yan yana konulduğunda ortaya çıkan nihaî görüntünün, “denge sağlama” mülâhazasıyla dayatmacı zihniyete zemin hazırladığı son derece açık.
Keza Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in beyanları da endişe verici. O da işi kılık-kıyafet meselesine getirip, “Bunu irticaî birşey olarak kabul ediyorsanız, hükümet neden muhatabı olsun?” (Akşam, 2.10.06) gibi tuhaf ve anlaşılmaz sözler söylerken, ardından konuyu çok tehlikeli bir mecraya kaydırıyor.
“Ceza kanunlarımızda irtica suçu diye bir suç yok. Ama irticaî faaliyet suçu var ve bu fiili işleyenler için öngörülen cezalar da var” şeklinde, şimdiye kadar hiç duyulmamış bir tarif geliştiren Çiçek, örnek vermeyi de ihmal etmiyor: “Devrim kanunlarına muhalefet etmek suçtur. Kılık kıyafet de dahil olmak üzere.” (Fikret Bila, Milliyet, 4.10.06)
İktidarda bir CHP hükümeti olsaydı bundan daha ilerisini söyleyebilir miydi acaba!
Peki, Sezer’in ve komutanların konuşmalarından sonra “Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere yetkililerin, devlet büyüklerinin bizim çalışma alanımızla ilgili yaptıkları bütün uyarıları, bütün tesbitleri önemsiyoruz. Her uyarı önemlidir, anlamlıdır” diyen Diyanet İşleri Başkanına ne demeli?
Bu tavır, Bardakoğlu’nun “Devletin diğer birimleri din alanında yönlendirme ve açıklama yapmasınlar” (Mustafa Balbay, Cumhuriyet, 13.3.06) çağrısıyla çelişmiyor mu?
Eğer Diyanet, Başbakanın sözünü ettiği irtica araştırmasını da “devlet büyüklerinin uyarı ve tesbitleri”ni esas alarak yapacaksa, o araştırmadan bir hayır beklenebilir mi?
“TESEV almanağıyla ilgimiz yok” diyen Emniyet'in, dosyaya katkı veren Polis Akademisi hocalarına soruşturma açması işin tuzu biberi.
07.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|