Geçen haftanın en çok konuşulan konusu “irtica”ydı…
Herkesin kafasındaki “irtica” tanımı farklı. Herkes kendine göre irticadan farklı anlamlar çıkarıyor. Dolayısıyla “irtica tehlikesi var” diyenlerin nasıl bir tehlikeden bahsettikleri de meçhul…
İrticaın kelime anlamı “gericilik…” olarak tanımlanıyor. Peki geri giden nedir? Geriye götürenler, yani “irticacılar” yani “gericiler” kimlerdir? İrticacı denilerek kimler kastediliyor? Bu soruların cevabını verebilen kimse yok.
Bu kafa karışıklığı içerisinde, herkes bir şeyler söylüyor veya yazıyor. Yani, bir “irtica curcunasıdır” gidiyor.
Kimilerine göre irtica diyenler İslâmiyet diyemediği için kullanıyor. Bu insanlara göre başörtüsü de irtica... İmam hatipliler de. Peki, başörtüsü neyi geriye götürmüş, İHL’ler nereyi geri götürmüşler; bunu açıklamıyorlar.
İrticadan bahsedilince karşımıza laiklik çıkıyor. Geçen hafta sonu “büyük ses getirecek” diyerek ortalığı gereceği söylenen Cumhurbaşkanı Sezer, kendine has üslûbuyla bağdaşık, siyasa, gönenç, varsıl, bütüncül kelimelerle süslediği 45 sayfalık konuşmasında yaklaşık 6 sayfasını laiklik konusuna ayırırken, 39 kez “laiklik”, 7 kez irtica kelimesini kullandı. Laik cumhuriyeti korumak için temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılabileceğini söylerken, “İrticaî tehdide karşı savaşımın kilit taşı laikliktir” diyerek ölçüsünü koydu.
* * *
Bir taraftan başta Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ, Deniz Kuvvetleri Komutanı Yener Karahanoğlu, bazı üniversite rektörleri “irtica var” derken, diğer taraftan Başbakan Erdoğan, “irtica yok” diyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, “kanunlarda ‘irtica’ diye bir suç yok” diye açıklama yapıyor.
Tabiî, bir de “havetçiler” var. Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanının “irtica”dan bahseden konuşmaları sırasında Başbakan Erdoğan ABD’de olduğu için Başbakan vekilliği yapan Mehmet Ali Şahin, “İrticaî tehdit yoktur’ demiyorum. Hassasiyet noktasında hepsine katılıyorum, ama endişe açısından katılmıyorum bazı noktalarına. O bakımdan öyle endişe boyutunda Türkiye’de bir tehdidin ve özellikle irticaî tehdidin var olduğu kanaatinde değilim” diyor. Şahin’in geçmişte, “Türkiye’de dinî anlamda irtica var mıdır, yok mudur? Tabiî ki vardır. Bu anlamda da irtica vardır” demesini de ilâve etmek lâzım.
Hatta, Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Diyanet İşleri eski Başkanı AKP İstanbul milletvekili Tayyar Altıkulaç, Ankara milletvekili Said Yazıcıoğlu ile bakanlık bürokratlarının katıldığı “irtica” gündemli bir toplantı bile yaptılar.
Hükümet şimdi 6 maddelik “irtica” plânı hazırlıyor.
* * *
Bugün tarifi dahi yapılamayan irtica ne menem bir şeymiş ki, bütün ihtilâllerin ve ara dönemlerin sebeplerinden birisi sayıldı. Ezanın aslına çevrilmesine irtica, çocukların dinini öğretmesi amacıyla kurulan fen ve din ilimlerinin okutulduğu imam hatiplerinin açılması irtica, başörtüsü ile okumak, çalışmak irtica…
Gizli siyaset belgelerinde irtica birinci tehdit olarak belirtildi. İrtica bahane edilerek başörtülü öğrenciler binbir meşakkatle kazandıkları okullarından uzaklaştırıldı. İnsanlar “irticacı” damgası ile memuriyetten atıldı.
* * *
İrtica gericilik, yani geriye dönüş olduğuna göre, Türkiye’yi kazanılmış demokratik hak ve hürriyetler konusunda 10-15 yıl geriye götüren 1960, 1980 ihtilâlleri, 1971 muhtırası ve 28 Şubat postmodern darbesi değil mi? Sun’î gündemler meydana getirip ekonomik krizler çıkarmak, ülkeyi geriye götürmek değil midir?
Yoksa, son günlerdeki “irtica” sözlerinin ardında başka bir şey olmasın…
Aman ha, “gericilik” falan yapmayın, durun durduğunuz yerde…
Bu konuya yarın “anlamlı bir araştırma” ile devam edelim…
NOT: Ben irtica konusunda böyle düşünüyorum. Ya siz? Düşüncelerinizi, yazının hemen altında yer alan e.mail adresine bekliyorum…
07.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|