“Bu zamanda, Kur’ân hizmetindeki az bir çalışma dahi çok hükmündedir. Çünkü görülen vazife-i Kur’âniyenin hepsi mübarektir.”
Bunun için en önemli şart, gösterilecek olan intibah-ı ruhîdir. Yani ruh uyanıklığıdır.
Etrafımızdaki bir kısım insanların uyanmasına sebep olmak ve güzel örnek olmak, bir başka önemli konudur.
Bu dâvâ ile meşgul olup, bu eserleri okuyanların yorgunluğuna bedel Rabbimizin binlerce, milyonlarca ehl-i gazâ sevabı ihsan buyurması ve rızasına nail olunması, her ehl-i hizmetin duâsı olsa gerektir.
Bu konuda büyük rehber şöyle buyuruyor: “Barla’da ne vakit bana fütur gelmişse, yalnız kendimi düşünmek hatırası kuvvet bulmuşsa, bu ehl-i dünyanın yılanlarından, münafıklarından birisi bana musallat olmuş.”
“Ben şu vazife-i kudsiyede bilmeyerek istihdam olunurdum; siz bilerek hizmet ediyorsunuz, bahtiyarsınız” tesbiti ne kadar yerinde, ne kadar ağırlıklı ve önemli. Uyanlara müjdeler, tebrikler olsun!
Şu zamanda şu vazife-i imaniyenin çok mühim olduğunu anlamak, kavramak, idrak etmek ne kadar büyük bir nimettir.
Hata ve kusur yapmamaya çalışmak, kardeşlerinin hatalarını gördüğü zaman nazikçe ve açık yüreklilikle serbestçe onlara söylemek, söylendiği zaman bundan memnun ve mesrur olmak, ezberi bozmanın, nefsi yenmenin, hakikate âşinâ olmanın emareleri ve işaretleri olsa gerektir.
Her insanın ve inananın çok iyi bilip idrak etmesi gereken başka bir husus ise ‘ömrün kısa, lüzumlu işlerin pek çok olduğu’ gerçeğidir.
Tesanüd ve dayanışma için lâzım olan şu “Üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır” hakikati her türlü hayat için ne kadar gereklidir.
“Bu Nurların kıymetini zaman gösterecek ve dillerde destan olarak şark ve garbı gezecek itikadındayım” tesbitini yapan Hulusi Bey’in hissiyâtı, ne kadar isabetlidir!
Talebe ve dost arasındaki farkı anlatan şu ifadeler, bizde ne gibi düşünme farklılığı meydana getirmelidir: “Çünkü bir talebe, yüz dosta müreccahtır.”
“Fakat şimdi maddeten, mânen kıştır” tesbitindeki hissiyât derinliğini anlayabiliyor muyuz? Birbirimize yardımcı olmak hususunda: “Galip Beyin iki eli var; sağ elini bana vermiş, benim hesabıma yazıyor” tesbiti bizde ne gibi bir tesir meydana getiriyor?
Dünyanın tapusunu alacakmış gibi ona çalışmanın ne getirip ne götürdüğünü anlatan şu ifadeler, muhatabına ne gibi dersler veriyor: “Hâdisât-ı dünyeviye meşgalesi, şimdiye kadar başımdan geçmemiş bir tarzda beni yormuş.”
Külliyatı okuma alışkanlıklarımızı tazelememizi gerektirdiğine inandığım şu ifadelerin sizdeki etkisini merak ediyorum: “Hadsiz bir zevk-i mânevî ve nihayetsiz bir hazz-ı ruhî ile okuyorum.”
“Hayatı ihsan edene ve vesile olan uğruna, o hayatı ifnâ etmemek kâr-ı akıl değildir” hakikati karşısında nasıl bir gayret ve himmetin içerisinde olmalıyız?
Yaşadığı müstesna hayatla, herkesi, özellikle de etrafında pervane olan en yakın dostlarını müthiş derecede etkileyen o muazzez Üstad hakkındaki şu gerçek neyi anlatıyor: “Hayatımın her safhasından kıymetli ve o hayatı, pervâne-misâl, bir emrinin infâzına ateşte yakmaya her an hâzır olduğum kıymetli Üstadım! Evet, değil böyle hakikat uğrunda, hattâ bir kıymetli hediyeyi ihsan eden Pâdişâh-ı Zîşân için, o hediyeyi sarf etmekte tereddüt edilmez.”
“Hemen, Rabbim yorgunluğunuza bedel bin ehl-i gazâ sevabı ihsan buyursun” tesbitine ne kadar yakınız?
“Sen beni değil, ben seni düşünmeliyim” hasbîliği, hayatımızın hangi safhalarında ne kadar geçerlidir?
“Sen benimle ne kadar konuşmayı arzu ediyorsan, belki ondan ziyade ben arzu ediyorum” samimiyeti ve içtenliği aramızda tatbikat şansını ne kadar bulabiliyor?
“Sen mâdem fedakârsın; ben de o fedakârlığa mukabil, menfaatinizi menfaatime tercih ediyorum, gücenme” ifadelerindeki fedakârlığın şahikasını gösteren bu hal, bizde mevcut mu?
07.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|