Bundan tam on yıl önce bugünlerde, Erbakan’ın başbakanı olduğu Refahyol koalisyonu iktidardaki üçüncü ayını henüz doldurmuştu. Ama hükümeti düşürmeyi hedefleyen tahkimat çoktan başlatılmıştı.
Ve MGK’nın 28 Şubat toplantısından aylar önce bunun işaretleri verilmeye başlanmıştı.
Bu yöndeki işaretlerden biri de, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı ile yaptığı görüşmeyi medyaya aktaran Prof. Dr. Mümtaz Soysal’dan gelmişti.
O günlerde DSP’li kimliği ile Ecevit’in partisinde yer alan Soysal, Karadayı’nın, Afganistan’daki Taliban olayı ile Türkiye’deki gelişmeleri kıyaslayarak, ülkemizin de “irtica” bağlamında benzer bir tehlikeyle karşı karşıya olduğuna dair iddialarını aktarırken bu mesajın amacını şöyle yorumlamıştı:
“Ben bunu Meclisi kıpırdatmak bakımından önemli görüyorum. Askerler ‘İllâ biz mi bu gidişi durduralım? Bunu yapacak başka yerler olmalı. Herkes vazifesini yapsın’ diyorlar.”
“Meclisi kıpırdatma”nın hedefi ise “hükümet değişikliği” idi ve Soysal Genelkurmay Başkanının ifadelerini antidemokratik birşey olarak görmemek gerektiğini savunuyordu.
(4.10.1996 tarihinde bu köşede çıkan yazımız için bkz. Balans Ayarı kitabımız, s. 70)
Sonrasındaki gelişmeleri hepimiz hatırlıyoruz. Bu işaretin verilmesinden yaklaşık beş ay sonra irtica gündemiyle toplanan MGK, 28 Şubat kararlarını aldı. Bu toplantıdan üç buçuk ay sonra da Refahyol hükümeti çöktü.
Ama sürecin hedefi hükümet değişikliğiyle sınırlı kalmadı. İlk iş olarak sekiz yıllık kesintisiz eğitim kanunuyla imam hatiplerin orta kısımları kapatıldı. Kur’ân kurslarının üzerine gidildi. Ve başörtüsü yasağı umumîleştirildi.
Sırada, devletteki bilumum “irticacı memur”ların tasfiyesi, “irticaî” vakıf ve derneklerin kapatılması, “dinci” basının susturulması gibi hedefler de vardı. Belki bunlar tam olarak tahakkuk ettirilemedi, ama o yolda yoğun çaba sarf edildi, ciddî baskılar yapıldı.
Anlaşılan o ki, o süreçte yapılamayanları tamamlamak için yeniden düğmeye basıldı.
Bu defa da ilk hedef, hükümeti sıkıştırarak “irtica”nın üzerine gitmeye zorlamak, bu olmadığı takdirde hükümeti topun ağzına koyarak yıpratmak ve ayrıca Meclisin “istenmeyen biri”ni Köşke çıkarmasını engellemek.
Bu yöndeki hazırlıkların işaretleri giderek artarken, on yıl önce olduğu gibi Soysal’ın yine sahneye çıkması ilginç. O zaman Genelkurmay Başkanının Meclisi kıpırdatma ve hükümeti değiştirme amaçlı mesajını kamuoyuna taşıyan Soysal, şimdi de Cumhurbaşkanının “Tek güvence asker” sözünü duyuruyor.
Ama şimdi on yıl öncesinden farklı bir tablo var. O zaman Mecliste hükümete karşı yönlendirilebilecek bir muhalefet potansiyeli vardı. Şimdi yok. Soysal CHP’nin izlediği stratejiyi ise Sezer’in yanlış bulduğunu ifade ediyor.
Peki, o zaman ne yapacaklar? Askerin öncülüğünde yeni bir silâhsız kuvvetler harekâtını kime yaptıracaklar? Bu kez iş çok daha zor.
Nitekim ilk hamleler de pek tutmuş görünmüyor. Bakalım, arkasından neler gelecek?
04.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|