ABD Başkanı Bush’un, “arkadaşım ve barış adamı” olarak tanımladığı Başbakan Erdoğan, Beyaz Saray’daki görüşmesinden sonra umutluydu.
Sadece mutlu olması değil, umutlu olabilmekte önemli elbette ki. Görüşmenin bir saat olarak açıklandıktan sonra konuların yoğunluğu sebebiyle 1 saat 45 dakika olarak gerçekleşmesi bilinen bir Beyaz Saray yöntemi aslında. Erdoğan’ın görüşmesine verdikleri önemi böyle vurguluyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlarının her Beyaz Saray randevusundan sonra, “büyüledi,” “ikna etti” türünden kimi sonradan içi boş çıkan manşetlere kurban etmemek lâzım Erdoğan’ın görüşmesini.
Her görüşmenin muhatapları kadar, gündemi de, çerçevesi de çok daha önemlisi dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktür de farklı oluyor. ABD ile çıkarlarımızın uyuştuğu noktalarda elbette ki bu karşılıklı bir alış verişe dönüyor.
Türkiye açısından görüşmenin ana eksenini PKK’nın oluşturduğu anlaşılıyor, Erdoğan’ın açıklamalarından.
“Sayın Başkan’ın kararlılığını gördüm” dedi Erdoğan. Başkan Bush’un “Terörle mücadele de benim uluslar arası boyutta tavrımı biliyorsunuz” dediğini aktardı. “Bu konuda kararlıyız dediler” cümlesini üstüne basa basa birkaç kez tekrar etti.
PKK tarafından yayılan “genel af” konusunun, ağız yoklama şeklinde dahi geçmediği anlaşılıyor. Erdoğan bırakın genel affı, ateşkes diyenleri dahi, “Biz ateşkes ifadesini kullanmadık, kullanmayız. Ateşkes sadece devletler arasında olur” diye müdahale etti. İçinde bol PKK geçen sözcüklerle soru yönelten yabancı bir gazeteciye ise, “Terör örgütünün oyununa gelip, onun propagandasını yapmamak lâzım. Ben ismini ağzıma alıyor muyum” uyarısında bulundu.
Başbakan ağzına almıyor, Genelkurmay Başkanı, “Sadece silâhlarını bırakıp, teslim olabilirler” diyor, ama işte görüyorsunuz, ABD Başkanı ile görüşmede, Türk-Amerikan münasebetlerinde bile pis bir ahtapotun kolları gibi sarıyor bizi.
Bizi olduğu kadar dünyayı da yakından ilgilendiren bir gündem maddesi de İran konusuydu. Erdoğan, Bush’un, “Ben bu konuyu diplomasi ile çözmek istiyorum. Yeter ki iş o noktaya gelsin” dediğini aktardı. İran konusunda diplomasiye şans tanımak, onun tüm imkânlarını kullanmak aslında Türkiye’nin tezi. Rice’nin Türkiye’yi ziyaretinde de Bakan Gül başta olmak üzere Türkiye bu noktayı telkin etmişti. Yanılmıyorsam Gül o zaman, tek çözümün savaş olarak anlaşılmasının yanlışlığına Irak’ta gelinen durumu örnek göstererek, itiraz etmişti. Bu sebeple kendi tezimizi Başkan Bush’un ağzından duymak Erdoğan’ı memnun etmişe benziyordu.
Başbakan Erdoğan, “Dünyanın neresine gidersem gideyim konuşuyorum” dediği Kıbrıs konusunda Başkan Bush’un, referandumu işâret ederek, “Kıbrıs’ta liderliğinizi gösterdiniz” dediğini aktardı. Biz de aynı liderliği kendisinden beklediğimizi söyledik” ifadesini kullandı.
Türkiye’deki gelişmeler Beyaz Saray çıkışında da Başbakan Erdoğan’ın peşini bırakmadı. Büyükanıt’ın “Erdoğan’ın Bush’la randevusundan 5 saat önce konuşacak” diye günler öncesinden duyurulan ünlü konuşmasından söz ediyorum. Erdoğan “Türkiye’ye dönünce konuşacağım” dedi. Bir aksilik olmazsa, Başbakan siz bu satırları okurken, Türkiye’ye dönmüş olacak. Bir süredir askeri kışkırtan yayınlar yapan Milliyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, yeni dönemi, “türbülansa girildi” diye özetledi. Kafayı kuma sokup, hiçbir şey yokmuş gibi hareket etmenin de, “Eyvah uçak yere çakılıyor” tarzında bir paniğinde anlamı yok. Aymazlık da, korku ve panik içinde hareket etmek de aynı ölçüde yanlış.
Başbakanın ABD’ye gitmeden önceki son randevuları medya patronları Aydın Doğan ve Turgay Ciner’leydi
Uçakta, “Aydın Bey mal varlığının 10 kat arttığını söyledi. Turgay Bey de 6 kat artırmış” diye özetlemişti kendi dönemlerinde iki patronun nasıl kazandığını. “Bu denli kazandınız, peki biz yıkmak size ne sağlar” havasındaydı.
Bizans entrikaları bile kimi zaman onların yanında masum kalır. O patronlarda oyun çoktur. Ben tekrar Sedat Ergin’in, “türbülans” dediği noktaya dönmek istiyorum. Başbakan, Kıbrıs konusu görüşülürken Başkan Bush’a, “Liderliğinize ihtiyaç var” demişti. Türkiye’nin içine çekilmek istenen türbülanstan çıkabilmesi için de Erdoğan’ın liderliğine ihtiyaç var.
Sedat Ergin, “Bu durumda kemerleri sıkı bağlamak lâzım” dedi. Evet şimdi kemerleri sıkı bağlayıp, Erdoğan’ı beklemenin zamanı...
04.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|