“Bin yıldır birlikte yaşadık, yine birlikte yaşayacağız”
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın geçtiğimiz hafta Güneydoğu’ya yaptığı ziyarette yaptığı açıklamalar Türkiye’nin gündemini oluşturdu.
Ziyaretin ilk durağı olan Diyarbakır’da iki bini aşkın dâvetlinin katıldığı iftarda konuşan Ağar, demokrasi mesajları verdi.
“BİN YILDIR BİRLİKTE YAŞADIK”
“Bu mübârek günün mânevî atmosferi içinde bir defa Allah’a şükürler olsun ki bin yıldır beraber yaşaya geldik. Sıkıntılar oldu, hep birlikte bu vatanın evlâdı olarak aştık” diyen DYP Lideri, Anadolu’nun doğusu ve batısının, güneyi ve kuzeyinin birlikte Çanakkale’de, İstiklâl Savaşı’nda omuz omuza çarpışıp şehid ve gazi olduğunu anlattı.
Yirmi yılı aşkındır bölgede devam eden teröre dikkat çeken Mehmet Ağar, “Canlar gitti, kanlar aktı; bunlar hepimizin yüreğine üzüntü verdi. Ama artık gözyaşları dinecek, geleneği geleceğe taşıyacağız; geleceğin Türkiye’si daha zengin, daha huzurlu olacaktır” dedi.
Ortaya çıkan şiddetin bir daha olmaması, dağlarda çiçeklerin açması, silâh sesleri yerine kuş seslerinin olması için her türlü fedakârlığın değeceğini ifâde eden DYP lideri şunları söyledi:
“Allah sizi inandırsın; hiçbir siyasî sebep olmadan, başkaları gibi hiçbir ucuzluğun arkasına sığınmadan, bu toprakların bize verdiğini geri vermek ve bu milletin huzur ve birliği için gayret göstermek mecburiyetindeyiz. Herkes mübârek anasından doğduğu gibi mübârek ve mâsumdur. Ülkenin birliği, beraberliği için bir büyük mücâdelenin ve misyonun neferi olarak insanımızın demokrasi için kendini ifâde edecek yolları sağlamamız lâzım. Bu birlikteliği, kardeşliği yeniden temin etmemiz gerek. Acısıyla, tatlısıyla, bin yıldır birlikte olmuş milletin birlik ve beraberliği için bu topraklarda şefkat, muhabbet, samimiyet, sevgi ile, inancımızın, imanımızın geleneğimizin kuşatıcı sevgi kanatlarıyla yeniden büyük Türkiye’nin yolunu açmamız lâzım.”
“DEMOKRAT MİSYON GÖREVE TALİP”
60 yıllık büyük demokrasi mücadelesinin sahibi demokrat misyonun devamı olarak bu büyük göreve tâlip olduklarını belirten DYP Lideri, “Milletin her karışında alınteri olan bu topraklar üzerinde millete sadakatla bu büyük misyonu bir defa daha biz yerine getireceğiz” şeklinde konuştu.
Ağar daha sonra şunları ifâde etti: “Artık bir damla gözyaşı akmasın, bir tek kişinin canı yanmasın, analar ağlamasın’ diye her türlü fedakârlığı yapmaya hazırız. Genç yaşta bütün makamları Allah’a şükür tattık. İnsanın ömür boyu alacağı en yüksek makam milletin gönlünde yer almaktır. DYP olarak farklı farklı konuşmadık; Edirne’de, Samsun’da, Adana’da neyi söylediysek, Diyarbakır’da da, Şırnak’ta da onu söyleyen bir zihniyetin sahibiyiz. Önümüzdeki en temel görev, Türkiye’nin huzurunu, güvenini sağlamak, dünyanın en itibarlı ülkesi haline getirmektir...”
HALKLA BİRLİKTE İFTAR VE TERAVİH
Büyük bir katılımın olduğu iftardan sonra dâvetlilerle görüşen Ağar, teravihi Sümer Camiinde kıldı, Diyarbakır sokaklarında halktan büyük ilgi gördü. Ofis semtinde kahvehanede vatandaşlarla sohbet etti, dertlerini dinledi. Söz Tv’nin programına katılarak herkesi mübârek analarından doğduğu gibi eşit ve hür kabul ettikleri ve kimsenin bundan rahatsız olmaması gerektiği mesajlarını verdi:
“Bu ülkede eğer canlar yanmayacaksa, hiçbir mübârek ananın gözyaşı toprağa dökülmeyecekse bu kimseyi rahatsız etmemelidir. Bu dağlarda çiçek sesleri açacak, kuş sesleri ötecek. Hepimiz buna güç vereceğiz. Kimse bizim vatanperverliğimizi sorgulayamaz. Meselenin bakış açısı tamamen insanî ve vicdanidir”
“Ülkenin farklılıkları, ülkenin büyüklüğünü, zenginliğini ortaya koymakta. Bunlar bizi bir arada tutar. Beraber huzur içinde yaşamamızı sağlayan ortak mânevî değerlerimizdir. Bilmeliyiz ki bu topraklarda yaşayan her ferdin canı azizdir. İnsanları demokrasi içerisinde kendilerini ifâde edecekleri alanları rahatlatmalıyız. Bu bölgede yaşamış bir insan olarak söylüyorum ki, benim üzerime düşen görev herkesten fazladır. Bilesiniz ki burada bir damla gözyaşı akmasın, bir kişinin ciğeri yanmasın. Bu uğurda her türlü sorumluluğu almak görevimdir. Bu meseleyi bu kadar net olarak belirtiyorum.”
MARDİN’DE MESAJLARA DEVAM...
Ziyaretin ikinci durağında yüzlerce arabalık büyük bir konvoyla karşılanan Mardin’de de aynı mesajları vermeye devam eden DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Fuat Yağcı Camiinde teravih kıldı, caminin meşrutasındaki “tâziye evi”nde vatandaşlarla birlikte çay içip sohbet etti. Gece yarısı merkeze 10 kilometre uzaklıktaki Alakuş Köyünü ziyaret edip “DYP’nin babadan miras kaldığını” söyleyen “partinin kurulduğu oda” olarak bilinen Ferhan Ağa’nın köy odasında bağdaş kurdu, mırra kahvesi içti, köylülerle sohbet etti, halini hatırını sordu.
YENİ SINIR KAPILARI
Hatay’dan Habur’a 678 kilometrelik sınırda üç milyon 600 bin dönüm arazinin hâlen mayınlı olarak tarıma kapalı olduğunu belirten Ağar, bölgede göç ve işsizliği önlemenin yolunun yeni sınır kapılarını açmak, sınır ticaretini canlandırmak, halkı toprağa bağlamaktan geçtiğini söyledi. GAP’ın ve sulamanın önemine dikkat çekti.
Mardin’deki iftarda yaptığı konuşmada, “Anadolu kültürümüzle birlikte Mardin’in kadim kültürünün buluşup kaynaştığı ortamda, Türkiye’nin bütünlüğüne yönelik ortaya koyduğumuz bütünleşme ve birlikteliğin adım adım temellerini göstermektedir” dedi.
Milletin geleceğinin aydınlık olduğunu, Mardin’in yapısının toplumun birlik ve beraberliğinin âdeta bir simgesi olduğunu ifâde eden Ağar, “Esas olan, bu topraklarda var olan birlikte beraber yaşama mücadelesidir. Bu birliğin ortaya çıkardığı güç, meydana getirdiği zenginlik, her sıkıntının ötesinden gelecektir. Güneydoğu Anadolu bölgemiz, son 20 yılını acıyla geçirdi. Yüreği yanan analar, babaların acısı artık dinecektir” şeklinde konuştu.
Demokrat Parti ve Adalet Partisinden gelen 60 yıllık siyaset çizgisinin Türkiye demokrasisinin temeline ve geleneğine harç olduğunu kaydeden Ağar, “Görev, Türkiye’de geçmişte kalanların üzerini sarıp sarmalayan bir ruh beraberliğidir. Milletten kopmayan siyasetin yapacağı budur. İktidarın gücü, zengin sofralarının, güç odaklarının ortaya çıkardığı kuvvet yerine fukara sofralarından alınmalıdır” ifâdesini kullandı.
HÜKÛMETE
Ağar daha sonra şunları söyledi:
“İktidar kararlı ve dirençli olmalıdır. İcâzeti, gücü, kuvveti ve kudreti milletten alan bir zihniyetin sahibiyiz. Anadolu topraklarının her karışını savunmaya ahdimiz vardır. Bugünkü iktidar ‘mağduriyet’ maskesiyle oy isteme peşinde. Kendi şahsî arzusu için millete rağmen bazı makamlara tâlip görünmekte. Acz ve beceriksizlik içinde. Oysa iktidar yeri, hükûmet etmek, acz ve şikâyet yeri değildir.
“Can çekişen iktidara sun’î bir takım teneffüsler aldırmanın, can suyu taşımanın artık bir faydası yoktur. Masa başı uyduruk anketler ileri sürülmekte. ‘Kötünün iyisi’ taktiğiyle yine milleti kendilerine mecbur etme taktiği güdülmekte.
“50’li, 65’li, 85’li yıllarda demokrasinin bayrağını yücelten demokrat misyonun iktidarda olmadığı dönemlerde milletin perişaniyeti ortadadır. Bugünkü iktidar kendini ‘merkez sağ’ olarak takdim etme peşinde, lâkin kendinden menkul bu iddia ile kalmakta. Oysa bizim iktidarımızda iltifata, hâmiyete tabî işadamları yoktur. Gücün hukuku değil, hukukun gücü sağlanacaktır. Devlet dahil hiç kimse başkasına hukuk dışı bir emr-i vakide bulunmayacak bir Türkiye olacaktır.
“Topraklar bereketlenecek, çorak topraklar sulanacaktır. Bir eli Allah’a Duâda, diğer eli toprakta olan inançlı kesimin; çiftçinin ürettiği karşılığını bulacaktır. KOBİ’lerin, ekmeğini topraktan çıkaran müteşebbisin alın teri değerlendirilecektir. Emeklinin, işçinin, memurun hakkı verilecektir.
GELENEK GELE
Gezi boyunca halkın içinde olan ve DYP’nin yeniden iktidara gelmesinin milletin siyasete ısınmasına bağlı olduğunu belirten Mehmet Ağar, halkın doğrudan vekillerini seçmesi ve parti içi demokrasi ile lider sultasının ortadan kaldırılması için ellerinden geleni yapacaklarını söyledi.
Gelecekte yapacakları düzenleme ile Türkiye’nin 81 ilince seçim sandığı kurulup parti üyelerinin sandığa gidip tek dereceli seçimle doğrudan genel başkanlarını seçeceği bir sistemi getireceklerini sık sık vurgulayan Ağar, DYP olarak siyasetin demokratikleşmesinin önünü açacaklarını ve örnek olacaklarını belirtti. Geleneği geleceğe taşıyacak, gelecekte dünya ile rekabet edecek Türkiye’nin alternatifsiz olmadığını ifâde etti.
DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER
Türkiye’de hepimizin müşterek değeri olan dindarlığın siyaset üstü tutulması gerektiğini anlatan Ağar, milletin “irtica” diye bir sıkıntısının olmadığını, ancak bu tür söylemlerin bir anlamda hükûmetin değirmenine şu taşıdığına dikkat çekti. Din adına siyasetin ve mânevî değerlerin arkasına sığınmanın yanlışlığını ifâde etti.
“Bitmiş, tükenmiş bir hükûmet mânevî değerlerin arkasına sığınıyor. Bu değerleri istismar eden bir zihniyet Türkiye’yi rahatlatamaz. Bu konuda da Türkiye’yi rahatlatacak, özgürlükleri getirecek, herkesin dininin gereğini rahatlıkla yerine getirmesini temin edecek demokrat zihniyetin Demokrat Parti ile başlayan Doğru Yol’dur. Türkiye’de siyaset değerler üzerine yürütülemez.”
“Laikliğin tanımı” konusunda ise “Türkiye’de tabiî ki her şey tartışılabilir; ama demokrasi geliştikçe bunlar yerli yerine oturacaktır” izâhını getiren Ağar, “millî ve mânevî değerler var, İslâm var, ahlâk var, âile var, toprak var; Türkiye bütün bu değerleri beraber taşımalı” ikazında bulundu.
“BİR ELİ DuâDA, DİĞER ELİ TOPRAKTA...”
Kızıltepe ve Viranşehir’de yolunu kesen köylülerin, 100 dönümlük arazinin sulanmasına 1.5 trilyon elektrik faturasının kesildiği, çiftçinin – köylünün büyük bir bölümünün icrada olduğu şikâyeti üzerine Mehmet Ağar, “Pamuğu da, arpayı da, buğdayı da, ayçiçeğini de biliyorum. DYP döneminde beyaz altın olan pamuk, şimdi AK Parti döneminde âdeta karardı. Güneydoğu, Çukurova, Menderes ve Ege çiftçisine vermeyen hükûmet gidip Yunan çiftçisine veriyor. Çiftçi bütün tarlasını satsa elektrik parasını ödeyemez hale geldi. Âcilen elektriğin ucuzlaması lazım. Dört yıldır GAP duruyor; kanallar, kanaletler, sulama barajlarının işlevini yerine getirmesi lâzım. Bir eli Allah’a duâda, diğer eli toprakta olan insanları muhtaç etmemek, icradaki köylüyü içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmak bizim görevimizdir. Bu hizmet yine bize nasip olacaktır” dedi.
Şanlıurfa yolunda Ağar’ın elinde bir kucak kararmış pamuk veren çiftçiler, pamuk parasının masrafını bile çıkarmadığından yakındılar. Ağar, bunun AK Parti döneminde ak pamuğun karardığının bir göstergesi olduğunu ve hükûmetin ekonomik programlarının milletin içini kararttığını köylülerin alkışları arasında anlattı.
Yüzlerce araçlık büyük bir konvoyla karşılandığı Şanlıurfa’da iki bini aşkın dâvetlinin katıldığı iftarda konuşan DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Şair Nabi İlkokulunda okuduğunu, Peygamberler Şehri Urfa’yı çocukluğundan beri bildiğini, kadim mânevî kültürünü tanıdığını ve Urfalıların hemşerisi olduğunu anlattı. Gösterilen alâka ve coşkuya teşekkür etti. Millete hizmet dâvâsının mübârek olduğunu ve DYP olarak Demokrat Parti’nin mirâsını devralarak milletin dâvâsının ve demokrasi mücadelesinin tâkipçisi olduklarını belirtti.
DUÂ, GÖZYAŞI, YAKARIŞ...
Duâ, gözyaşı, yakarış ve çile dolu insanımızın ülke ve millet birliği ve bütünlüğünün teminatı olduğunu, kardeşlik ve hukuk içinde demokrasiyi ve gelişmeyi hak ettiğini belirten Ağar, “Türkiye’nin her karışı yeniden huzura kavuşacak, gözyaşları dinecek, dağlarda çiçekler açacak” şeklinde konuştu.
Yeni bir tercih ve yeni bir siyaset anlayışıyla bir defa daha milletin huzuruna çıktıklarını belirten Ağar, katılımcı demokrasi içinde milletle birlikte milletin irâde ve talebine göre ülkeyi yönetmeye tâlip olduklarını açıkladı.
Ağar şunları söyledi: “Hiçbir tarafında silâhların konuşmadığı, bilgi, çalışma, gayret ve bereketin aktığı bir topraklar yeniden yeşerecek. Türkiye hiçbir çocuğunu heba etmeyecek, hiçbir vatandaşın hakkı kaybolmayacak; herkes bu büyük vatanın hür ve eşit vatandaşı olacak. DYP olarak bizim siyasetimiz bunu önceleyecek ve ülkenin toprağına bağlı, değerlerine bağlı, milletin bütün hususiyetlerini paylaşan bir siyaset olacak...”
BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI OLMAZ...
Her işten çark eden siyasî iktidarın bugüne kadar biriktirdiği bütün sorunları yeni baştan ele alacaklarını, gelir dağılımını, çöken tarımı, ekonomik yapıyı, yepyeni baştan tanzim edeceklerini belirten DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, “Bizim Türkiye’mizde husûmet değil, muhabbet hükümferma olacak” dedi.
Bir vatandaşın “Kızım başörtülü olduğu için üniversitede okuyamıyor” notunu göndermesi üzerine, dünyanın hiçbir üniversitesinde başörtüsü yasağının olmadığını vurgulayan Ağar, demokrasinin temelinde eşitlik ve özgürlükler olduğunu, ülkesine yürekten bağlı çocukların okumasının engellenemeyeceğini açıkladı.
Meselenin iç politika malzemesi haline getirildiğini, hükûmetin bu meselede de siyaset yapmanın ötesinde çözüm üretemediğini söyleyen Mehmet Ağar, bu konuda “kamu hizmeti veren”le “kamu hizmeti alan” ayırımının yapılması gerektiğini savundu. Ülkenin sorumlu kurumlarının bu problemi elbirliği ve anlayış içinde çözmelerinin gerektiğini belirtti. “Yarın öbür gün ‘Bu konuları ne de bu kadar çok tartışmışız’ diye hayıflanılacağını” nazara verdi.
EN BÜYÜK GÜÇ MİLLETİNDİR...
Güneydoğu TV’de katıldığı programda demokrasi ve birlik mesajlarını yineleyen Ağar, gece yarısı gezisinin son durağı Birecik’te kendisini karşılayan coşkulu kalabalığa hitap etti.
Belediye Başkanı Abdülkadir Yüksel’in “GAP’ın giriş kapısı” olarak nitelendirdiği inanç ve kültür kenti Birecik halkının açık oy gizli tasnifle yapılan 1946 seçimlerinden bu yana demokrat misyonun yanında ve destekçisi olduğunu anlattığı coşkulu takdimle kürsüye gelen Ağar, sahur vakti büyük bir kalabalığa hitap etti. Diyarbakır’dan Mardin’e, Şanlıurfa ve Birecik’e kadar kendisini yalnız bırakmayan ve büyük bir alâka gösteren bölge halkına şükranlarını sundu. Ziyaretinin son durağında parti yönetimine, Şanlıurfa İl Başkanı İsmail Badıllı ve Birecik Belediye Başkanı Abdülkadir Yüksel’e teşekkür etti.
Ağar şunları söyledi: “Güç odaklarına karşı yegâne güç milletin kendisidir. Türkiye’yi en zor şartlarda devralan bu misyon, birilerinin tâlimatı ve teminatıyla değil, milletin hür irâdesiyle yeniden hizmet başında olacaktır.
“Bu toprakların en büyük zenginliği insanımızdır; insanımızın inancı ve ortak değerleridir. Allah inşallah bizi millete mahcup etmeyecek, inanç ve imanla milletle beraber olma ve hizmet etme şerefini bahşedecektir...
|
Nihat ÇİÇEK
/ ŞANLIURFA
15.10.2006
|
|
Zekât seferberliği - 2
Zekâtta çifte amaç gerçekleşir. Kişi bir yandan manevî arınma sürecine girerken, öte yandan servette paradoksal olarak belli bir artış sağlar. Bunun iktisadî bakımdan izahı, zekât alan kişilerin belli bir satın alma gücüne sahip olmakla piyasayı hareketlendirmesi, belli bir zümreden onlara aktarılan paranın ekonomik piyasaya girip, talebi ve dolayısıyla üretimi artırmasıdır. Üretim olunca istihdam da olur. Sosyal adalet yanında sosyal bir sorun olan işsizlik ve istihdam gibi sorunlara dolaylı yoldan çözüm bulunmuş olur.
Zekât, sadaka veya genel anlamda “infak”, refah ve servet artışı olarak geri döner. Çünkü belli kesimlerin satın alma gücüne sahip olması, işsizlik ve istihdam gibi sorunlara çözüm olduğu gibi, mal ve hizmet üretiminde artışı sağlar. Toplumda işsizlik ve istihdam gibi temel sorunlara çözüm bulunduğu zaman, sosyal sorunlar da kendiliğinden çözülmüş olur; meselâ suç oranları düşer, boşanmalar azalır, fuhuş geriler. Refah seviyesinin düşmesi ve gelir adaletinin olmaması sosyal patlamanın başta gelen sebebidir.
Bunun 1929’daki büyük ekonomik bunalımda bulunan formülü, Keynes’in Amerika’da işsizlere kuyu kazdırılmasını ve buna karşılık devletin onlara para verip satın alma güçlerini yükseltmesi olarak uygulanmış, böylelikle iktisadî durgunluk aşılmıştır.
İslâmiyet muhtaç insanlara kuyu kazdırtıp sonra doldurtmak gibi bir işi abesle iştigal saydığından, çok daha insanî ve sürekli bir kaynak transferi olarak zekâtı öngörmüştür. Peygamber Efendimiz (a.s.m.), zekâtı “zenginlerden alınıp yoksullara aktarılan” sürekli bir kaynak olarak tarif etmiştir.
İslâmiyet zekât yolu ile insanlar arasında sefaletin önlenmesini, fertlerdeki insanlık duygularının daimi canlı kalmasını temin eder. Sosyal adalet kavramının en iyi tatbikat sahalarından biri olan zekât vasıtasıyla insanlar bencillikten, hasislikten nefislerini kurtarabilirler. Kısaca söylemek gerekirse, zekât insan toplumlarının ahenkli, mesut yaşaması için Allah tarafından teklif edilmiş bir vecibedir.
Tarih boyunca toplumlarda sosyal dengenin ve huzurun tek garantisi, adaletli gelir dağılımıdır. Bir toplumda para küçük bir azınlığın elinde dönüp duruyorsa, orada her türlü huzursuzluğun doğması için yeterli zemin oluşmuş demektir. İslâm’ın temel esaslarından biri olan zekât, toplumsal dayanışmanın en güzel örneklerinden biri olarak karşımızda durmakta ve dünyamızı yaşanmaz hale getiren en önemli sorun olan adaletsiz gelir dağılımının yegâne çözüm yolu olarak günden güne belirginleşmektir.
Norveç, Oslo Üniversitesi İnsan Hakları Enstitüsü’nden Tore Lindholm, zekâtın küresel düzeyde ve BM bünyesinde işlerlik kazanabilecek bir kurum olması gerektiğini düşünür. Lindholm’a göre, eğer küresel düzeyde zenginler, İslâm’ın öngördüğü bu ibadet çerçevesinde yoksulluk ve açlık içinde kıvranan ülkelere ve bölgelere kaynak aktarmaya razı olurlarsa, dünyanın temel sorunu olan küresel açlığa ve yoksulluğa kalıcı bir çözüm bulunacaktır. Yoksulluğa bulunacak makul ve sahici bir çözüm dünyamızı kutuplaşmanın ve şiddetin tehlikelerinden koruyacak, farklı insan grupları arasında manevî yakınlaşma ve sevginin yeşermesine yol açacaktır ki, dünyamızın buna şiddetle ihtiyacı vardır. (Zaman 05.12.2001)
Liberal Düşünce Topluluğu’ndan Atilla Yayla, zekât, fitre ve tasaddukun önemli olmakla beraber, asıl olanın liberal ekonomi çerçevesinde toplumun zenginleşmesi olduğunu, yoksa bu tür dinî yardımların pek işe yaramadığını söyler (Radikal, 28 Kasım 2001.) Bu sadece bir varsayımdır. Ne tarihî olarak, ne de günümüzdeki örnekler bakımından bu tez doğrulanmamıştır. Deneysel örnekler tam aksine sonuçlar vermektedir. Meselâ; Amerika dünyanın en zengin ülkesi olmasına rağmen, milyonlarca insan sokaklarda yaşıyor, açlıktan ölüyor; bu, devletin ve zenginlerin umurunda bile olmuyor. Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yoksulluğu önleyen en önemli faktör ‘sosyal devlet’ modelidir. 1990’ların ortalarında İngiltere her sene 80 milyar paundu “sosyal yardım” kapsamında topluma dağıtmaktaydı, halen uygulama devam etmektedir. Denebilir ki, tam aksine liberal felsefeyle zenginleşenler, kazanç ve sınırsız sermaye hırsları dizginlenemez olduğundan, yoksullara karşı daha çok duyarsız hareket eder ve öyle yaşarlar. Aksi olsaydı dünyada bu kadar yoksulluk ve açlık olmazdı. (Zaman 08.12.2001)
İslâmî İlimler Araştırma Vakfı (İSAV) 1987’de “Türkiye’deki zekât potansiyeli”ni araştıran tartışmalı bir toplantı düzenlemişti. Ali Özek, Beşir Hamitoğulları, Tahsin Sınav, Mehmet Bayraktar, Sacid Adalı, Sıddık Ensari, Ali Bulaç birer tebliğle katıldıkları toplantının amacı, eğer Türkiye’de “altın ve gümüş”, “petrol ve madencilik”, “ticaret”, “tarım ve hayvancılık” ile “sınaî mallar”dan öngörüldüğü miktarlarda zekât toplanacak olsa, bunun genel toplumsal refaha ve yoksulluğun giderilmesine ne gibi bir katkısının olacağını tesbit etmekti. Çıkan sonuç çarpıcıydı: Hesaplanan potansiyeller üzerinden zekât verilecek olursa, elde edilecek kaynakla kamu harcamalarının önemli bir bölümü karşılanacağı gibi, yoksul ve muhtaç kesimlere transfer edilecek mal ve para ile yoksulluk da tamamen ortadan kalkacaktı. Bugün ülkemizdeki zekât potansiyeli hakkındaki bilgiler, konu ile ilgili belgeler araştırmacılar tarafından derlenmiş, halka açık ilmî toplantıda sonuçlar üzerinde tartışılmış, toplantı metinleri “Türkiye’de Zekât Potansiyeli” isimle kitap haline getirilerek yayınlanmıştır.
Türkiye’de bugün yaklaşık 6 milyar dolar zekât potansiyeli olduğu tahmin edilmektedir. Bu potansiyelin verilmesi gereken yerlere verildiğini düşündüğünüzde, zenginle fakir arasındaki uçurum kapanır, toplum mutlu ve huzurlu olur. Bu yüzden bugün dine bütün kurumlarıyla karşı çıkan insanlar, aslında bir bakıma insanların çoğunluğunun mutluluğuna karşı çıkan insanlardır. Halbuki zekâtın verildiği, faizin olmadığı, karz-ı hasenin ( Kur’ân muhtaç olan insanları iflâsa sürükleyen faiz yerine, “karz-ı hasen” denilen bir toplumsal kurumu önermektedir. Bu, ihtiyaç sahiplerine borç vermektir. Karşıdaki insan eğer borcunu ödeyemeyecek durumda ise, onun borcunun silinmesi bile tavsiye edilmektedir) yaygınlaştığı bir toplumda, kin ve düşmanlık yerine, sevgi, saygı ve şefkat vardır.
Türkiye’de, İslâm âleminde, hatta bütün dünyada zekât seferberliği başlatılmalıdır. Basın ve yayın organları bu seferberliği manşetten vermeliler. Dünyanın her yerinde yoksulluk, açlık, güçlünün güçsüzü ezmesi, şiddet ve zulüm var… Bu problemlerin çözümü, faizsiz ekonomi, zekâtın ekonomik eşitsizliği ortadan kaldırmada uygulanma imkânı bulması, ekonomik hayatta ahlâkî ilkelerin, dürüstlüğün, haram, helâl anlayışının dikkate alınması, huzuru arayan insanların bu yüzyılda yakalamaya çalışacakları gerçekler olarak karşılarına çıkacaktır.
–Son–
|
Mehmet Abidin KARTAL
15.10.2006
|