İngiltere Genelkurmay Başkanı Richard Dannatt’ın, İngiliz askerinin Irak’tan çekilmesine ilişkin sözleri ilginç bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Kimse çıkıp, ”Komutan haklı bizim Irak’ta ne işimiz var?” demedi. Hatta General Dannatt’ın açıklamalarının yüzde 99’unun doğru olmasına rağmen.
General Irak’taki İngiliz askerlerinin varlığının hem Irak’taki güvenlik sorunlarını körüklediğini hem de İngiltere’yi tehdit haline getirdiğini savundu. Yetinmedi, “Irak’a dâvet edilmedik. Kapıyı kırarak girdik” dedi.
Haklıydı. Öyle ki, Dannatt’tan çok önce, henüz İngiliz askeri Irak’a gitmeden önce Irak’a müdahaleye karşı çıkan ve asker gönderilmesine ret oyu veren iktidardaki İşçi Partisi milletvekillerine, ”general’de sizin savunduklarınızı savunuyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu yöneltildiğinde şu cevabı verdiler: ”Evet aynı şeyleri söyleyebiliriz, ama Anayasaya göre, Irak’a asker gönderilmesi kararını parlamento verdi. Bizim muhatabımız parlamento ve siyasilerdi. General ise bir devlet görevlisi.”
Zaten demokrasinin beşiği olan İngiltere’den General’e, ”Anayasal sorun çıkarıyorsun”dan başka bir tepkinin gelmesi beklenemezdi. İngiltere Genelkurmay Başkanına yönelik tavrı, ”Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” şeklinde bir ima için gündeme getiriyor değilim.
Hele hele bizde kışla kapısına bakmaktan korkup, ‘bakın İngilizler ne demiş ki’ tarzında bir “vur- kaç” içinde hiç olmam. Biz de bu konuları rahatça tartışmalıyız. Ama hakaret etmeden.
Yaşar Büyükanıt Paşa Genelkurmay İkinci Başkanı olduğu dönemden bir anekdot aktarmak istiyorum: Büyükanıt 2. Başkan, Mehmet Ağar ise Elazığ bağımsız milletvekili.
Büyükanıt kendisini ziyarete gelen Mehmet Ağar’ı bizzat Genelkurmay karargâhının kapısına kadar uğurluyor. İkisi de terörle mücadelenin en sert olduğu dönemde görev yapmış iki isim. Aralarında derin bir hukuk olduğu anlaşılıyor. Ta ki Ağar’ın çok büyük tartışma meydana getiren açıklamalarına kadar. Ağar ne dedi? “Ha babam dağda silâh sesleri olacağına, düz ovada siyaset yapsınlar.”
DYP lideri sadece bunu söylemedi. Hükümete de, dağdaki silâhlı PKK’lıyı aşağıya indirecek bir çözümü getirdiğinde destek olacağını ilân etti. “Riski de, inisiyatifi de almaya hazır olduğunu” belirtti.
Tekrar o tartışmalara dönmek istemediğim için sadece Ağar gibi bir siyasetçinin bu çağrıyı yapmasının ne denli önemli olduğunun altını çizmekle yetineceğim. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt ise Milliyet Gazetesi’nde imzasız olarak yayınlanan haberde DYP liderine cevap verdi. Haber imzasızsa, gazetenin üst düzey yönetiminden biri konuşmuş demektir. Muhtemelen de Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin.
Haberde kullanılan dilin Ergin’in üslûbunu yansıtmadığını belirterek, bir soru işareti ile yetinmek istiyorum. “Bu bir genel af çağrısıdır” diyor Genelkurmay Başkanı. “Bunu şiddetle kınıyorum” sözleri ile Ağar’a tavrını, Ağır bir şekilde ortaya koyuyor. Sonra soruyor: ”Dağdan inen insan nasıl siyaset yapacak ki?”
Anaların feryadını dindirmek için bu çağrıyı yaptığını belirten DYP liderine, “Anaların feryatlarını duyduğunu söylüyor. Herhalde ‘Cumartesi anaları’nın feryatlarını kastediyor” diye karşılık veriyor Büyükanıt paşa.
Zehir zemberek açıklamalar burada kalmıyor. “Benim dönemim de asker konuşmaz” diyen Ağar’a, ”O zat iktidarda olsa da biz bu konuları konuşuruz” karşılığını veriyor.
Buradaki zihniyet, ‘bize dil uzatanın dilini keseriz, bize el uzatanın elini keseriz’ anlayışından başka bir şey değil. Öyle ki bu kural herkese geçerli. Ağar gibi kişisel dostlara dahi... Bu sebeple kimse kalkıp, ‘asker AKP’ye karşı konuştu’ diye sevinmesin. Geçmişte de örneklerini çok gördük. 28 Şubat’ta işbirliği yaptıkları ve iktidarı teslim ettikleri Mesut Yılmaz’a karşı da en ağır açıklamaları yapmışlardı.
Lübnan’a asker gönderilmesi kararı alınırken, Mehmet Ağar’ın, ‘iktidar olacaksak ABD ile ters düşmemeliyiz’ şeklinde bir eğilim içinde olduğu biliniyor. PKK’ya genel affı önerecek en son kişi olarak gözükmesine rağmen, bir sürpriz yaparak, dağda silâhla gezeceklerine ovada siyaset yapma önerisi de “Bu işi ancak ben yaparım” diye aynı merkeze bir mesaj olarak görülebilir.
Bunlar siyasetin gerçekleri. Ancak doğru olmayan şu: Resmî görüşün dışında hiçbir kimse görüş açıklayamayacak mı? 80 yıldır sabahtan akşama kadar ‘Kürt yoktur’ denildi, biz öyle dedik diye Kürtler ya da Kürt sorunu yok mu oldu?
Yeni açılımlardan neden bu kadar korkuyoruz? Bu ülkenin karşı karşıya olduğu en ciddî sorun, bölücü etnik terör. Mehmet Ağar bir siyasetçi. Bu teklifinin getirisi olduğu kadar siyaseten götürüsü de olmuştur kuşkusuz. Cevabını sandıkta millet verecek. Eğer yeni açılımı istiyorsa, halkımız Ağar’ı iktidar yapar. Yok eğer karşıysla siyaseten siler...
Sağduyulu her açılımın üstüne tankla, topla gidildiği takdirde, meydan sadece radikallere kalıyor. Onlar da kör bıçak gibi birbirini bileyerek iki keskin uç oluşturuyor.
Büyükanıt’ın sözleri sorulduğunda DYP liderinin,“Sözlerim yanlış anlaşıldı” şeklindeki sözleri bir zaaf belirtisi olduğu kadar, “Biz toplumda yeni bir gerginliğe meydan vermek istemiyoruz” şeklindeki yaklaşımı da sağduyu işareti.
Asker şunu anlamalı. Merkez partileri ezdikleri için bugün uçlar iktidarda. Çözümü uç partiler bulamıyor. Bari bıraksınlar da merkez partiler bu konulara eğilip, çözüm üretme cesaretini kendilerinde bulsunlar.
16.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|