Haftalık yazınca, Ramazan’ı günler öncesinden yolcu etmek bana kalıyor galiba. Tadı damağımda kalarak gidiyor on bir ayın sultanı. Beş gün sonra bayram; ama Ramazan öyle bir tat bırakmış ki hayatımın orta yerinde, “Ne de çabuk geçti” demekten kendimi alamıyorum.
“Hoşgeldin” dedik, Ramazan geldiğinde, şimdi ise “Hoş gidiyorsun” diyoruz. Zira gelişi de hoş, gidişi de. Seher yelinin esintisi gibi manevî bir tat var Ramazan’da. Düşünüyorum da farklı bir maneviyat var Ramazan’da. Normal günlerde bırakın akşama kadar yememeyi, öğlene kadar yemek yemezsem yürüyecek takat kalmazken bende, Ramazan ayında akşam ezanını beklerken sanki bir saat önce yemek yemiş gibi bir tokluk var üzerimde. Ramazan’a başlarken, büyüklerin “Allah oruç tutana yardım eder” deyişindeki sırrı yaşayarak anlıyorum her yıl olduğu gibi, bu yıl da. Ramazan bu, her hâliyle farklı ve özel bir ay.
Hep “Ah o eski Ramazanlar” denir ya, bu yıl da yine o eski Ramazanlar hasretle anıldı. Bu defa şunu fark ettim: Eski Ramazanlar diye tutturan kişiler, aslında çocukluk Ramazanlarını özlemişler. Hele bir de en sevdiklerini kaybetmişlerse, hatırlandıkça sızlatır yüreklerini. En güzel anılar düşer insanın düşlerine, geçen her yıl eskiyi gençleştirir biraz daha. Ki bunun içine bütün yetişkinler girer. İleride bugünün çocukları da büyüdüklerinde, “Ah o eski Ramazanlar!” demeleri ihtimal dahilindedir.
Bu sebeple küçüklerin hafızasında Ramazanları hoş bir şekilde bırakalım. Onları üzmeyelim, incitmeyelim. Birkaç çocuk, evlerine yakın camiye gitmeyip hayli bir yol yürüyerek diğer camiye gidiyormuş. Sebebini soran arkadaşıma, “Hatice abla diğer camide bizi kovuyorlar, dövüyorlar. Burada ise en önde kılıyoruz namazımızı. Kimseyi rahatsız etmiyoruz hem de” dediklerinde, canım acıyor. Ağaç yaşken eğilir, diyoruz. Ama neden eğerken kırıyoruz bu fidanları? Hatıralarına en güzel anı olarak ekleyecekleri sahneleri neden onlara çok görüyoruz ki? Ramazan bizler için hoş gelip hoş giderken, neden küçüklerimiz için de hoş gelip gitmesin? Bayramı bekledikleri gibi, Ramazan’ı da o heyecanla bekleseler ne iyi olur!
Oruç ve çocuk ne kadar yakın ifadeler oysa. Karşı komşumun ikiz kız çocukları var: Neslihan ve Aslıhan. Ramazan başladığından beri annelerini zorla camiye, teravihe götürüyorlarmış. Anneleri de onları kırmıyor; çünkü camide o kadar uslu durup o kadar güzel namaz kılıyorlarmış ki… “Çok yorgun da olsam, yine onların hatırına kalkıp yollara düşüyorum” diyor anneleri. O kadar seviniyorum ki… Ramazan çocuklara başka geliyor velhasıl.
Hafta sonları okullarının tatil olması sebebiyle oruç tutuyormuş bu ikiz kardeşler. Yalnız bu hafta sonu çok üzgündü ikizler. Zaman çabuk geçsin diye dışarı çıkıp oynamışlar. Akşam ezanına az bir zaman kala, diğer komşu anne bütün çocuklara tatlı dağıtmış. İki kardeşe de verince, tatlılara dayanamayıp yemişler. Sonra oruçlu olduklarını hatırlamışlar; ama yine de yemeye devam etmişler. Üzülerek, “Şimdi orucumuz bozulmuştur değil mi?” dediklerinde, tebessüm ettim ve “Bozulmuştur; ama sizin orucunuz yine de olmuştur. Henüz küçük olduğunuz için azar azar tutun. İnşallah ilerde tam gün tutarsınız” dedim.
Bu sözlerim üzerine birbirlerine bakıp gülüştüler. “Oh be, biz de hiç olmadı sandık. Yarın da öğlene kadar tutarsak bir gün olur” deyip oyuna daldılar.
Sizi bilmem; ama sadece bu bile en azından benim için yarınlar adına “gel-git”leri tatlı bir hoşluk uyandıran Ramazan’ın tadını doyumsuz kılıyor.
17.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|