Haftaya Meclis Başkanı Bülent Arınç’ı izleyerek başladık.
“Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle ülkemizi germek isteyenlere, kargaşa ve tartışma çıkartmak isteyenlere kulak asmayın. Sizi korkutmak isteyenlere, ‘ülke elden gidiyor’ iddialarına itibar etmeyin. Meclisimiz görevinin başındadır” dedi Meclis Başkanı Arınç.
Bir ölçüde topluma yapılmış bir sağduyu çağrısıydı bu.
Arınç, aslında yeni yasama yılının ilk günlerinde basın toplantısı düzenleyip, kamuoyuna ‘bu dönem cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle büyük gerilimler yaşatılmak istenecek, bunlara prim vermeyin, Meclis cumhurbaşkanını seçip, ülkeyi zamanında yapılacak olan seçimlere kadar götürecektir’ mesajını verecekti. Ancak ağır bir grip geçirmesi buna engel oldu. O gün söylenemeyenler, bugün söylendi.
Sadece cumhurbaşkanlığı seçimi yoktu Arınç’ın gündeminde. Hatta temel vurgu bu da değildi. Arınç, öz olarak Meclis’in saygınlığı üzerinde durdu.
“Yaralı bir demokrasimiz var. Özellikle Türkiye’de yaralı bir demokrasinin var olduğu bir ortamda güçlü ve saygın bir Meclise daha çok ihtiyaç vardır” sözünü bu bağlamda kullandı Arınç. Ancak yetinmedi, darbe, muhtıra ve post modern süreçlerde sistemli olarak Meclisin gücünün daraltıldığını anlattı.
Tecrübeli bir politikacı olmanın ötesinde Arınç, konuyu rejim içerisinde parlamentonun, seçilmişlerin ve öz olarak millî iradenin yerinin ne olması gerektiğini çok iyi bilen, bunu özümsemiş ve bulunduğumuz noktayı tarihî seyri içinde yerli yerine oturtan bir akademik altyapıya sahip bir entelektüel olarak konuyu yerli yerine oturttu.
Hepsi de her demokratın altına tereddütsüz imza atacağı sözlerdi.
“Rütbeli demokratlar” çıktığı gibi, bu ülke, ”rütbeli siviller”e de tanıklık etti. Post modern 28 Şubat sürecine öncülük eden isimlerden birisi de dönemin Meclis Başkanı Mustafa Kalemli değil miydi?
Asıl altını çizmek istediğim nokta bunlar değil.
“Askerlik yan gelip yatma değildir” diyerek büyük bir çam deviren başbakan Erdoğan’dan ve Dışişleri Bakanı Gül’den de ılımlı, gerginlikleri giderici, ancak sivil süreçleri de cesaretlendirici değerlendirmeler geldi.
Demokrasinin kazanç hanesine yazılmak üzere bunları not etmek istedim.
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın PKK’ya genel af olarak çarpıtılmaya çalışılan, ancak güçlendirilip, desteklenmesi gereken bir önerisi oldu. “Dağda silâhlı dolaşacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar.”
İfade ediliş tarzı da çok şık duran ve Ağar gibi terörle mücadelenin karşı ucunda simgeleşmiş bir isimden gelmesi açısından çok çarpıcı olan bu öneri, askerlerden beklenenden öte sert bir karşılık gördü.
Her sivil adımın bıçak gibi kesmeyi amaçlayan bir tavırdı bu.
Ancak asıl önemli olan hükümetin ne diyeceğiydi.
Resmî görüş dışında tek bir cümle üretemeyecek beyin fukaralığına sahip CHP’yi bir kalemde geçtiğim için, dikkatimi iktidar üzerine yoğunlaştırdım.
Bu arada, bakmayın Ağar’ın bu önerisi seçimden sonra bir AK Parti-DYP koalisyonu türü haberlere. Onlar DYP liderinin bu cesaretli teklifini sulandırma çabalarından başka bir şey değil.
AK Parti sözcüleri, örneğin Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa, hemen Ağar’ın geçmişini hatırlatarak, samimiyetsiz ithamında bulundu. Ama hem Dışişleri Bakanı Gül’ün, hem Başbakan’ın yaklaşımı sağlıklıydı.
Ayrıca sivil duruş adına önemliydi.
Hükümetin iki numaralı ismi Abdullah Gül, ”Ağar, İçişleri Bakanlığı yapmış, profesyonel olarak güvenlik alanın içinden gelmiş, Emniyet içinde gelmiş, bu konularda tecrübesi olan tecrübeli bir kişi. Söylediklerini şahsen ben dikkatli biçimde okuyorum takip ediyorum. Dikkatlice okunması gerekir” dedi.
Hükümetin bir numarası yani Başbakan Erdoğan ise, “Burada Sayın Mehmet Ağar’ın yaklaşımını ben negatif bir yaklaşım olarak görmüyorum. Orada pozitif bir yaklaşım var. Yani ben, Sayın Ağar’ın bunu iyi niyetle söylediğine inanıyorum. Nedir o? Silaha karışmamış, bu tür olayların içerisine girmemiş, katil değil, böyle bir şey yok. Yapacaksan gel siyaset yap. Yani bir idealin varsa, gel siyaset yap, diyor” sözleriyle değerlendirdi.
Ağar’ın sözleri üzerine başlayan tartışmaya Meclis Başkanı Arınç, “İki kişi arasındaki polemiğe girmem” diye karşılık vermedi, ancak burada sadece terörün durması için yapılmış bir öneri yoktu. Meclis’te temsil edilen bir partinin liderine, “O zat da hükümet olsa konuşurduk” diye verilen bir cevap var. İşte demokrasi böyle yaralanıyor, parlamentonun, sivil siyasetin alanı, konuşanın kafasına tokmak yöntemiyle daraltılıyor..
Ağar’ın sözlerine verilen destek, yıllar içinde örselenen, hırpalanan bu yüzden yaralanan sivil duruşun güçlenmesine cesaret vereceği için önemsiyoruz.
17.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|