İmanın tam ve sağlıklı olmasının şartlarından biri inanılacak şeylerin tümüne kayıtsız şartsız, şeksiz şüphesiz, gönül rahatlığıyla kesin bir şekilde inanmaktır. Birşeyi Allah, Peygamber söylemişse orada artık söz biter. Mü’mine teslimiyet ve elden geldiğince ona uymak düşer. Beğenmemek, kasten muhalefet etmek imandan nasipsizliğin ifadesidir. Bir âyette, Resûlullahın (asm) hükmüne gönülde hiçbir şüphe ve sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle râzı olup uymadıkça, hakkıyla îmân edilmiş olunamayacağına dikkat çekilmiştir.1
Başka bir âyette de “Birşeyde anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Resûlüne havale ederek çaresini Kur’ân’da ve Resulullahın sünnetinde arayın—eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, böylesi daha hayırlıdır ve neticesi de daha güzeldir”î buyurulmaktadır.
Herşeyden önce mü’min inanacak, yapamasa bile inkâra sapmayacak, yapmamakta inat etmeyecektir. Şeytanın lânetlenmesine sebep Allah’ın emrini beğenmemek, kibir ve gurura kapılıp inatla uygulamamak değil miydi?
İsrailoğullarının emre muhalefetleri de başlarına nice sıkıntılar açmıştı. Maide Sûresinde anlatıldığına göre Hz. Musa (as) kavmini Firavunun zulüm ve esaretinden kurtardıktan sonra nimetin tamamlanması için onlara bir teklifte daha bulunmuştu: Önceden sürüldükleri yurtları olan Arz-ı Mukaddesi geri almak. Onlara demişti ki: “Ey kavmim! Allah’ın size mesken olarak takdir ettiği Arz-ı Mukaddese girin, düşmandan korkup da geri dönmeyin; sonra dünyada ve âhirette hüsrâna düşersiniz.”
Fakat onlar, “Ey Mûsâ,” demişlerdi: “Orada bir zorbalar topluluğu var; onlar oradan çıkmadıkça biz Arz-ı Mukaddese giremeyiz. Eğer çıkarlarsa biz de gireriz.” Direttikçe diretmiş, “Ey Mûsâ! Onlar orada oldukça biz ebediyen oraya girmeyiz. Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın; biz burada oturacağız” deme gibi bir saygısızlıkta bulunmaktan çekinmemişlerdi.
Bu durumda Hz. Musa ne yapabilirdi? “Ey Rabbim,” dedi. “Ben kendimden ve kardeşim Hârun’dan başkasına söz geçiremiyorum. Sen bizimle o yoldan çıkmış kavmin arasını ayır.”
Daha yeni Kızıldeniz yarılmış, Allah onları Firavunun zulmünden kurtarmış, en büyük düşmanları olan Firavun ve askerlerini de gözleri önünde denizde boğmuştu. Dişlerini sıkıp başlarındaki Peygamberle birlikte Arz-ı Mukaddese yürüyüverselerdi zafer kaçınılmazdı. Ama ruhlarına kadar işlemiş olan korkaklık onlara geri adım attıracak, kavuşabilecekleri o büyük nimetten uzak kalmak bir yana daha büyük sıkıntıları da üstleneceklerdi. Bu muhalefet, emre itaatsizlik onlara çok pahalıya mal olacaktı.
Cenâb-ı Hak buyurmuştu ki: “Arz-ı Mukaddes onlara kırk sene müddetle haram kılınmıştır. Onlar bulundukları yerde şaşkın şaşkın dolaşıp duracaklar. Artık sen o yoldan çıkmış topluluğun haline acıma.”3
Ne kadar ibretli değil mi?
Dipnotlar: 1- Nisa Sûresi: 65. 2- Nisâ Sûresi 59. 3- Maide Sûresi: 21-26.
22.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|