Bir hadis-i şerifte, “İslâm garip olarak başladı. Sonunda yine garipleşecek. Ne mutlu gariplere!”1 buyurulur.
Garibin ne anlama geldiğini, niçin müjdeye liyakat kesbettiklerini anlamak için tarih gemisine binip Asr-ı Saadeti ziyaret etmek, İslâmın doğuş yıllarını gözlemlemek gerekir.
O ilk yıllara bakın! Allah Resûlü (a.s.m.) tek başına çıkmış. Sadık eşi Hz. Hatice, sadık arkadaşı Hz. Ebû Bekir, sadık amcaoğlu Hz. Ali ve sadık bir avuç Müslümanla, ilk üç sene gizli sonra da açıktan yapılan bir dâvetle karşılaşıyorsunuz.
Ne kadar güç şartlarda İslâmın yayıldığını, parmakla gösterilecek kadar az bir insanın o toplumda maddî anlamda ne kadar garip olduğunu anlamakta gecikmiyorsunuz.
Onlar garipler, ama on sekiz bin âlemin Sultanına dayandıkları için sahipliler, güçlüler, zenginler. Dayanakları güçlü olduğu için güçlüler; korkusuzca dâvâlarını haykırabiliyor; onca sıkıntı, işkence ve ıztıraplara rağmen inançlarında en küçük bir sarsıntı geçirmiyorlar.
Evet, onlar bunu en zor şartlarda yapıyorlar. Putperestliğin dem ve damarlara kadar işlediği, mutaassıp bir toplumda tehlikelere aldırmadan başarıyorlar.
Yasir Ailesinin çektikleri sıkıntılar az mıydı? Yasir işkencelerle, hanımı Sümeyye de Ebû Cehil tarafından mızraklanarak şehit edilmemişler miydi? Oğulları Ammar bir Yasir’in çektiği çileler Resûlullaha (a.s.m.) kaçıp sığındırtacak derecede şiddetliydi. Bilâl-i Habeşî’nin, Habbab bin Eret’in çektikleri çileler dayanılmaz derecedeydi. Hz. Bilâl çöllere götürülüp yumurta konulsa pişirecek derecedeki şiddetli sıcaklarda gömleği çıkarılıp kumlara yatırılıyor, üstelik üzerine ağır taşlar konuluyor, Habbab bin Eret’in vücudu yağlarıyla korlar sönecek derecede dağlanıyor, ama dinlerinden dönmeyi düşünmüyorlardı. Hz. Ebû Zer’in, Hz. Ebû Bekir’in, bizzat Efendimizin (a.s.m.) çektiği çileler dayanılmaz derecedeydi. Hz. Ebû Zer öldürülesiye dövülüyor, Hz. Ebû Bekir yüzü gözü belli olmayacak derecede işkenceye maruz kalıyordu.
Gerçekten, “Nu mutlu gariplere!” hitabına tam lâyık olacak derecede bir tablo sergiliyorlardı.
Kıyametten önce de ümmetin bozulduğu, fitnelerin köşe bucak yayıldığı, İslâmın unutulduğu, şeklen yaşandığı, dinine bağlı insanların sıkıntılar çektiği bir dönemde de zorlukları göğüsleyecek olan gariplere müjde taşıyor bu hadis-i şerif.
Ne mutlu ilk ve son gariplere!
Dipnotlar: 1- Müslim, Hadis no: 232, 251; İbni Mace, 2:1319 (Hadis no: 3987-3988.)
14.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|