Allah Resûlü (asm) kalbinde zerre kadar iman bulunan en aşağı tabakadaki bir mü’mini bile tanır. Sünnetini baştacı edinen, her hareketinde Allah’ın rızasını gözeten, yüzleri nur, içleri nur olan, getirdiği dine canla başla hizmeti gaye edinen insanları tanımaması ise hiç mümkün değil.
“Kardeşlerim” diye özel iltifat ettiği, özlediğini belirttiği, havuzunun başında iştiyakla beklediği bu ümmetini ise elbet herkesten çok tanıyacaktır.
Şüphesiz onlar tanınacak bir kısım özeliklere sahiptir. Henüz onların gelmediğini öğrenen sahabe sormadan edememiş, “Peki, ya Resûlallah, ümmetinden henüz dünyaya gelip yaşamamış bu insanları nasıl tanıyacaksınız?” Onların alâmetlerini bir soru ile cevaplandırır Resûl-i Ekrem (asm): “Bir kimsenin, alnı ve ayakları ak nişanlı bir atı bulunsa onu siyah ve boz atlar içerisinde tanıyamaz mı?”
“Tanır ya Resûlallah.”
Şüphesiz Allah Resûlünü (asm) görmeden iman eden; sevimli, ünsiyet edilebilen, cana yakın; değeri yüksek, makamı büyük insanlar sıradan Müslümanlar değillerdir. Onlar seçkin, imrendirici, tebrik ve takdire şâyan özelliklere, hasletlere sahiptirler. Ümmetini ismen ve cismen bilen Allah Resûlünün (asm) böylesine üstün özelliklerin sahibi insanları tanımaması düşünülemez.
Aynı zamanda onların, hizmetlerini Asr-ı Saadet’te olduğu gibi zor şartlarda gerçekleştirdikleri anlaşılır. “Hayru’l-umûri ahmazühâ=Amellerin en hayırlısı en zor olanıdır” sırrınca onlar hizmetlerini zor şartlarda başarırlar. Helâket ve felâket asrında yaşayıp, “elde kor taşır gibi” dini yaşama titizliği içerisinde olabilen salâbetli insanlardır onlar.
Onlar sayısız güzellikleri, Tuba ağacının meyvesi gibi manevî leziz meyveleri veren imanı kalplerine nakşetmiş, bütün organ ve duygularında meyve verir hâle getirmiş kimselerdir. Dolayısıyla içerlerindeki güzellikler dışlarına, hareket ve davranışlarına yansımıştır. Onların içleri nur, dışları nurdur.
Hayatlarını İslâmın potasında eritmiş bu insanlar ihlâs, samimiyet, sadakat, fedâkârlık, gayret ve faaliyetleriyle öne çıkarlar. Onları Allah da sever, Peygamber de, mü’minler de. Böyle insanlar nasıl dünyadayken çevrelerinde taşıdıkları vasıflar sebebiyle hemen dikkatleri çekiyorlarsa ahirette de hemen dikkatleri çekerler.
Resûl-i Ekrem’in (asm), “Kardeşlerim” dediği bu insanların yüzlerinden nur parlar.1 Onları hemen tanır. Fetih Sûresi’nde de namaz ve secde izlerinden dolayı sahabenin alınlarında nur parladığı2 belirtilmiyor mu? Sonra onların namaza abdest aldıkları için yine hadis-i şerifte belirtildiğine göre abdest azaları da nurludur, nur parlar.3
Kısacası Allah Resûlü (asm) elbetteki kardeşlerini tanıyacaktır.
Dipnotlar:
1- Ebû Davud, Büyu’: 40. 2- Fetih Sûresi: 29. 3- Buharî, Vudû: 3; Müslim, Tahare: 34; Tirmizî, Cuma: 74; İbni Mace, Tahare: 6.
09.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|