Her şeyin bir bedeli vardır; iyiliğin de, kötülüğün de. Her isyan, her günah, tevbe edilmediği takdirde, dünyada ve ahirette insanın başına çok gaileler açar. Allah için çekilen çileler, işlenen hayırlar, yapılan ibadetlerin ise kazançlarına sınır yoktur.
Sahabe bu konuda oldukça duyarlıydı. Allah için çekilen sıkıntıları zevkle üstlenmişti. Dine, canla başla Allah’ın emirlerine bağlı Suffe Ehli gün gelir zayıflık ve açlık sebebiyle namazdayken düşüp bayılırlardı. Yüce bir hakikat uğruna çekilen bu çilelerin sırrını kavrayamayan bedevîler, onlara “deli” derlerdi! Allah Resûlü (asm) ise bunların karşılıksız kalmayacağını, bir namaz sonrasında şöyle müjdelemişlerdi: “Eğer siz, bunların karşılığında Allah katında vaad edilenleri bir bilseydiniz, daha çok zorluklara katlanmak isterdiniz” (Tergib, 5:176.)
Hendek Gününde, Sahabe iştiyakla hendekten kendilerine düşen payları kazıyor; soğuk, açlık ve yorgunluğu zevkle üstleniyorlardı. Açlıktan karınlarına taş bağlıyor, bitap düşmelerine rağmen en küçük bir şikâyete girmiyorlardı. Allah Resûlü (asm) onları tebrik ve takdir ediyor, “Allah’ım, gerçek hayat, ahiret hayatıdır. Ensarı ve Muhacirleri affet”; onlar da büyük bir zevk ve şevkle görevlerini üstlendiklerini dile getiriyor, “Yaşadığımız müddetçe mücadele etmek üzere Muhammed’e biat edenleriz” diyorlardı.
Bu ıztırap, çile ve sıkıntılı günler mânen önemli günlerdi. Feyizli, sevaplı günlerdi. Bolluk ve rahatlık dönemlerinin o ölçüde şükrü vardı. Çilelere sabretmek zordu. O ölçüde de faziletliydi.
Birgün Kâinatın Efendisi (asm), ashabının yüzlerine yansıyan açlığı hissedince, “Size müjde veriyorum. Gün gelecek, herbiriniz sahan sahan tirit yiyeceksiniz” buyurmuştu. Sahabe hemen, “Öyleyse o günlerde daha hayırlı olacağız değil mi ya Resûlallah?” dediğinde “Hayır, bugünlerde o günlerden daha hayırlısınız” (Tergib, 3: 422) demişti.
Demek sabır imtihanı ciddî ve büyük bir imtihan. Zor, ama o ölçüde sevabı büyük.
Hangi yüce, kudsî, büyük bir dâvâ vardır ki uğrunda fedâkârlıklar sergilenmesin, güçlüklere göğüs gerilmesin, sıkıntılara katlanılmasın?
Büyük saadetler, büyük acı ve felâketlerin neticesi değil midir?
01.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|