Siz geleceğe dair, teknolojinin, tıbbın, şehirleşmenin ve bir bütün olarak insanlığın varacağı noktayı merak edebilirsiniz. Doğrusu, bunlar meraka değmeyen şeyler de değil. Her gün yeni bir gelişmeyle, büyüyen ve daha da karmaşıklaşan şehirlerimizle, gittikçe çetrefilleşen insan psikolojisiyle karşılaştıkça zihnimiz bu tür soruları sormaya devam edecek.
Ancak benim aklımı kurcalayan başka bir soru daha var: Bizim, yani 1900’lü ve 2000’li yıllarda yaşamış insanların, geleceğe bırakacağı ne var?
İçinde gezen insanı yaşadığımız asra taşıyacak ne gibi bir mimarî esere imza attık?
Okunduğunda, insanı, içinde bulunduğumuz yüzyıla ait bir atmosfere sokacak hangi edebî metnimiz var?
Baktıkça, aynı çağı paylaştığımız insanların ruh dünyalarına dair izler bulunacak hangi el san'atı ürünler bırakacağız?
Bir internet sitesi arşivi, bir modası geçmiş cep telefonu, bir artık kullanılmayan bilgisayar parçası, dijital makineler yaygınlaşmadan önce çekilmiş bir fotoğraf, televizyon kanallarının ellerindeki bir kaset… Bizden yarına bunlar mı kalacak? Bizi gelecek nesillere bunlar mı anlatacak? “Demek 2006’da yaşayan bir insan böyle yer, böyle içer, böyle hisseder, hayata böyle bakar” dedirtebilecek miyiz?
Elbette insan sırf yarına bırakmak için eser meydana getirmez. O bir eseri inşa ederken, biraz kendinden bir şeyler, biraz kültüründen izler, biraz yaşadığı asra ait kırıntılar, biraz içinde yetiştiği topluma ait koku bırakır. Bir eser böyle meydana gelir. Üzerindeki şifreler böyle oluşur. Yarına giden mesajdaki kodlarda bunlar vardır.
Oysa sırf bugün için, sırf kullan-at anlayışıyla, sırf daha çok satıyor diye, daha popüler diye, piyasada bunlar gidiyor diye ortaya konulan binalar, kitaplar, eşyalar bizi anlatmaz.
Anlatsa anlatsa, ne kadar yanar döner olduğumuzu, her şeyden ne kadar çabuk sıkıldığımızı, aradığımızı bir türlü bulamadığımızı ama buna rağmen arayış içinde bulunan bir insan gibi davranmadığımızı anlatır. Hüzünlerimizi, sevinçlerimizi, aramızdaki sıcaklık ya da soğukluğu, içimizdeki coşkuyu ya da yaprak kımıldamazlığı, aşka, hayata, dünyaya, hayata ve ölüme nasıl baktığımızı anlatmaz.
Öyle değil mi, 2106’daki insan?
09.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|