Dünya denilen şu misafirhane ve muhteşem saraya gözlerini açan herkes harika ve antika eserlerle dolu bir tabloyla karşılaşır. Bu misafirhane ve sarayın sahibi, sanatkârı hiç şüphesiz bütün bunlarla Kendini bize tanıtmak ister. Aklı başında olan herkes de Onu tanır, güzelce tanımaya çalışır.
O Sanatkâr bu saraya o kadar önem ve değer vermiş ki yerden göğe kadar her şeyi insanı hayretten hayrete düşürecek, büyüleyecek tarzda süslemiş. Bu suretle Kendini sevdirmek istiyor. Aklı bozulmamış her insan da bu san'at eserlerini takdir edip hayret ve gıptayla kendini Ona sevdirmeye çalışır.
Hiçlikten yaratılıp insanlık tahtına oturtulan, sonra da sayısız nimetlerle beslenip büyütülen insan, nasıl olur da misafirhane Sahibini tanımaz, ihsan ve ikramlarını görmezden gelebilir? Sa’d-i Şirazî der ki: “Ne olduğunu bilmez gizli bir nutfeyken dahi Allah seni unutmadı. Sana ruh, akıl, mizaç, idrak, güzellik, söz, tedbir, fikir ve zekâ verdi. Omuzlarına iki kol, ellerine de on parmak taktı. A gayretsiz, şimdi mi rızkını unutacak sanıyorsun?”1
Şefkat ve merhameti gereği ikram ve ihsanlarda bulunuyor. Aklını yitirmemiş her insan da buna karşı şükürle hürmetini gösteriyor.
O San'atkâr bu sarayı aynı zamanda öyle mükemmel eserlerle donatmış ki, ilim âlimden, güzellik güzelden geldiği gibi bütün bu mükemmellikler de Onun kemâlinin eseri. Kemal bizatihî sevildiği için insan olan insan da bu kemal sahibi zâtı görmek ve teveccühünü kazanma iştiyakı içerisine giriyor.
Saraydaki her varlık san'atlı ve cezbedici güzelliklerle dolu. Üzerlerine öyle bir mühür ve damga basılmış, öyle bir imza atılmış ki taklidi mümkün değil. Ondan başkası bu mühür, damga ve imzaya sahip çıkamaz. O Zatın tek ve benzersiz olduğunun delili bütün bunlar.
Bütün bu nimet, ikram, ihsan, ziynet, sanat, değer verme, O yüce yaratıcının bize olan sevgi ve şefkatinin bir ifadesi değil midir?
Bize düşen de bunların Sahibini tanımak, Ona bütün gönlümüzle inanmak, şükretmek, rızası dairesinde hareket etmek. Nimetin devamı ve artması için de bu şart. Aksi halde âyette dikkat çekildiği gibi, “Bir topluluk kendisine verilen kabiliyet ve nimetlerin yönünü değiştirip inkâr ve isyana sapmadıkça, Allah da onlara verdiği nimeti değiştirip azâba çevirmez.”2
Şükredilmeyen nimetler elden çıkmakla kalmaz, yerlerine sıkıntı ve problemleri bırakıp öyle giderler.
Dipnotlar:
1. Gülistan, s. 226.
2. Enfal Sûresi: 53.
21.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|