Sıradan bir insan sorumsuzca hareket etse pek umurunda olmaz. Ama toplumda belli bir konuma gelmiş, yüksek bir mevki ve makam sahibi olan insanlar sorumsuzca davranamaz, kontrol altında olduklarını düşünerek adımlarını dikkatle atar, aleyhlerine olabilecek söz ve davranışlardan uzak kalırlar.
İnsanın arkasında gizli bir polis olsa ve sürekli takip edildiğini, gizli kameralarla söz ve davranışlarının kayıt altına alındığını bilse kolay kolay suç işleyemez.
Peki, her an Kirâmen Kâtibin isimli iki meleğin sağ ve solunda yer alıp gizli birer polis gibi söylediği sözleri, yaptığı hareketleri kaydettiğini ve bütün bunların muhasebesi yapılacağını bilen insan nasıl suç işler?
Zerreden kürelere kadar herşey emrine verilen, en güzel organ, duygu ve yeteneklerle donatılan, yeryüzünün halifesi yapılan insanın elbette diğer varlıklardan ayrı bir konumda olması kadar tabiî birşey olamaz.
İyilikleri boşa gitmeyecek, kötülükleri de yanına kâr kalmayacaktır. Mükâfat ve ceza mahalli olan Cennet ve Cehennem kendisi için yaratılan insan nasıl başıboş, sorgusuz-sualsiz ve sorumsuz olabilir?
Hiç mümkün müdür ki dağların, göklerin taşımaktan çekindiği büyük emaneti, sorumluluğu cesaretle yüklenen insanoğlunun iğneden ipliğe bütün yaptıkları kaydedilmesin? Kur’ân’da, “İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmaz ki, yanında onu yazmaya hazır, gözetleyici bir melek olmasın,”1 “İnsanın önünde ve arkasında, Allah’ın emriyle onu koruyan ve yaptıklarını kaydeden melekler vardır”2 buyuruluyor.
Misyonu, görevi büyük olan insanın, Hafaza adında tabir yerindeyse gizli koruma polisleri, Kirâmen Kâtibin adında da yazıcı, kaydedici gizli kameramanları vardır.
Bütün bu kayıtlar sorgulama; mükâfat ve cezalandırma içindir. Kur’ân buna da şu âyetleriyle dikkat çeker: “Kim mü’min olduğu halde güzel işler yaparsa, emeği boşa gitmez. Biz onun her işini kaydediciyiz. Helâk ettiğimiz bir belde ahâlisinin de hesap vermek için huzurumuza dönmemesi mümkün değildir.”3
Bu gerçeğe Onuncu Söz’de bir temsille şöyle dikkat çekilir: “Hiç mümkün müdür ki, gökte, yerde, karada, denizde yaş kuru, küçük büyük, âdi âlî her şeyi kemâl-i intizam ve mîzan içinde muhâfaza edip, bir türlü muhasebe içinde neticelerini eleyen bir hafîziyet, insan gibi büyük bir fıtratta, hilâfet-i kübrâ gibi bir rütbede, emânet-i kübrâ gibi büyük vazifesi olan beşerin Rubûbiyet-i âmmeye temas eden amelleri ve fiilleri muhâfaza edilmesin, muhasebe eleğinden geçirilmesin, adâlet terazisinde tartılmasın, şâyeste ceza ve mükâfat çekmesin? Hayır, aslâ!”4
Dipnotlar:
1. Kaf Sûresi: 18.
2. Ra’d Sûresi: 11.
3. Enbiyâ Sûresi: 94-95.
4. Sözler, s. 75-76.
20.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|