Rütbeyle siyaset yapılmaz
1960 İhtilâlinden sonra kabul edilen Anayasa gereği, ihtilâlcilerin tabiî senatör olarak 20 yıl görev yapmalarını salt hukuk açısından onaylamamız mümkün değildir. İhtilalcilerin daha sonraki bazı çalışmalarının yararlı olması, ihtilâllerine meşrûiyet verdirmez. Elbette ihtilalin demokraside yeri yoktur, olamaz. İhtilâlle, meclis feshedilmekte, Anayasa ve yasalar rafa kaldırılmakta, demokrasi dondurulmaktadır. Bu demokrasilerde onaylanacak olay değildir. Seçime ve ulusal iradeye terstir ve Anayasayı çiğnemektir. Anayasayı korumak ve kollamak diye kendi iç yasalarında bir hüküm bulunmasını şuna benzetirim: Askere gidenlerin eşi veya nişanlısı, korunsun ve kollansın diye en yakın, en güvendiği ve en saygı duyduğu insanlara bir nevî emanet edilir, emanette gözü arkada kalmasın diye düşünülür. Emanet edilen insan bazı kereler ihanete uğrar, acı olan budur. İhtilâlleri de buna benzetirim.
1980 Anayasası demokratik olmayan, sadece evet oyu propagandasına açık bulunan ve izin veren seçim çalışmasıyla kabul edilmiş, ihtilâlin başı da Cumhurbaşkanı seçilmişti. Cumhurbaşkanlığı makamına Anayasanın eteği tutularak gelinmiştir. Anayasaya takılıp da gelen bir kişiyi meşrû cumhurbaşkanı sayamayız. Bu seçimin temelinde meşrûiyet yoktur. Oysa ki hayır oyu kampanyası açanlar susturuluyor, mahkemelere sevk ediliyordu. Bu nasıl demokrasi ve seçim ki sonucu da meşrû olsun?
Turgut Sunalp Paşa, yukarıdaki olaylara göre çok daha dürüst hareket etmiş, kolları sıvamış, rütbelerini atmış, seçim meydanına çıkmıştır. Seçim sonucunun aleyhinde olması onun demokratik tavrını değiştirmemiştir. Kendisini desteklemeye kalkan dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Sunalp Paşaya büyük zarar vermiştir.
Kenan Evren’in çok yıldızlı ihtilâlci arkadaşları bugün Türkiye’nin neresindedirler, hangi ilinde, ilçesindedirler kimse bilmez. Bir göreniniz var mıdır? Hangi sokakta, pazarda, çarşıda gördünüz. İsmi saklanan bilinmeyen garnizon himayesinde bir nevî mahkumiyet hayatı yaşamaktadırlar. Karşılarında yüz binlerce kişiyi hükümet gücüyle toplatırken, acaba şimdi karşılarına bir düzine insanı toplayabilecekler mi? İnsan sevgisine, saygısına dayanmayan çok yıldızlı makamlardakiler, bu makamlardan uzaklaştıklarında yaşarken çoğu kez unutulmaktadır.
Bugün ordu saflarında çeşitli makamlarda bulunan askerlerin, sivil makamlarda bulunan sivillerden hiç farkı yoktur. Yasalar önünde eşittir. Kendilerinde güç ve kuvvet bulanlar, kendilerinde kehanet hissedenlerin yapacakları tek şey, rütbelerini feda edip, halkın karşısına çıkıp, içlerine girip isterlerse siyaset yapmalarıdır.
İhtilâli başaramayanlar idam edilirken, başaranlar yargılanamıyorsa bunun dayanağı yasa ve anayasa değildir. Top ve tüfektir. Kendilerinin kahraman oldukları iddiâsı da kendilerinden menkuldür.
|
Av. Turgut İNAL
19.10.2006
|
|
Kadir Gecesi
Kadir kelimesi “hüküm, şeref, güç, yücelik” gibi anlamlara gelir. Dinî literatürde ise “Leyletü’l-Kadr” şeklinde Kur’ân-ı Kerim’in indirildiği gecenin adı olarak kullanılır.
Allah’ın insanlara, peygamberi Hz. Muhammed (asm) vasıtasıyla son hitabı ve nihâî mesajı olan Kur’ân’ı indirmesi, insanlığın hidayetinde bir dönüm noktası teşkil ettiği için bu olayın gerçekleştiği gece özel bir anlam taşır.
Hz. Peygamber (asm), önceki ümmetlerin uzun ömürlü olmaları ve kendi ümmetinin ömürlerinin daha kısa olması sebebiyle fazla sevap kazanamamalarından dolayı üzülmüştür. Kadir gecesinin Peygamber Efendimizi (asm) tesellî etmek amacıyla verildiği hadiste belirtilmiştir. İmam Mâlik’in Muvatta’daki kaydına göre şu rivâyet kendine ulaşmıştır:
“Hz. Peygambere (asm) ümmetinin ömrü gösterilmiş. Resûlullah (asm), önceki ümmetlerin ömrüne nisbetle kısa olduğu için, amelde onlara yetişemezler diye bu ömrü kısa bulmuş. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’ni vermiştir.”1
Kadir gecesi Ramazan ayı içerisinde olmasından, ayın tamamında aranması sebebiyle halk arasında “Her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bil” sözü değer kazanmıştır. Fakat bu gecenin daha çok Ramazanın son on veya yedi günündeki tekli gecelerde aranması gerektiğine dair hadisler gecenin tespitiyle ilgili bazı ip uçları vermektedir.
Kadir gecesinin kesin olarak belirtilmemesinin hikmeti üzerinde duran âlimler, gecenin faziletinden istifade etmek uygun olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bildirilmesi halinde sadece o gecenin ihyâ edilmesiyle iktifa edilebilirdi. Halbuki belirsizlik sayesinde Kadir gecesi ümidi ile Ramazanın bütün gecelerinde Kadir gecesinin aranması, bu vesileyle bütün Ramazanın ibadet şuuru içerisinde geçirilmesi sağlanmıştır.
Kadir gecesinin fazileti ile ilgili hadis-i şerifte: “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini ihyâ ederse geçmiş günahları bağışlanır”2 buyurulur. Ramazan ayının son on gecesini ve özellikle 27. gecesini ihya noktasında hassasiyet gösterilmelidir. Bu gecede Hz. Peygamberin “Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, O halde beni de affet”3 şeklinde duâ edilmesi tavsiye edilmiştir.
Kadir gecesinin faziletini belirten hadis-i şeriflerden dolayı Müslüman toplumlarda ve özellikle Osmanlılarda Kadir gecesi diğer gecelere nispeten farklı bir şekilde kutlanmıştır.
Mübârek gecelerin ihyâsı ile ilgili hususî bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilâvet-i Kur’ân, duâ gibi bütün ibâdet çeşitleri ile gece ihya edilebilir. Ancak bu gece, duâlara icabet edilen vakitlerden biri olması sebebiyle duâ etmek mesnundur.
Dipnotlar:
1- Muvatta, İ’tikaf: 6.
2- Buhârî, Fazl-u Leyleti’l-Kadr: 1.
3- Tirmizî, Daavât: 84.
|
Halil Elitok (Emekli İl Müftüs
19.10.2006
|