Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Abdil YILDIRIM

Biz de Nobel istiyoruz



Bir kişiye veya kuruluşa büyük bir ödül veriliyorsa, mutlaka büyük bir başarı karşılığında veriliyordur. Ödül denilen şey öyle herkese dağtılacak bir düğün davetiyesi değildir. Bu açıdan, Orhan Pamuk’a verilen Nobel Edebiyat ödülü de, başarılı bir romancı olduğu için verilmiştir. Biz böyle olmasını temenni ederek yazarımızı tebrik ediyoruz.

Bu ifadeler, işin olması gereken yanını ortaya koymaktadır. Ama günlerdir yapılan tartışmalara baktığımız zaman, Orhan Pamuk’a verilen ödülün başarılı bir romancı ve edebiyatçı olmaktan başka kriterler için verildiği şeklinde düşünenlerin de olduğunu görüyoruz. Onun için normalde millî bir başarı olarak görülüp milleti birlik ve beraberlik içinde sevince boğması gereken uluslararası bir başarı, milleti ikiye bölmüş bulunuyor.

Kimileri Orhan Pamuk’u göklere çıkartıp millî bir kahraman olarak görürken, kimileri de Ermeni soykırımı iddialarına destek verdiği için bu ödüle lâyık görüldüğüne inanıyor ve verilen ödülün reddedilmesini istiyor. En gerçekçi gerekçe de, düşünce suçundan hakkında dâvâ açılmış olduğu için sempati toplayıp özgürlük kahramanı haline gelmesi sonucu bu ödülün verilmiş olmasıdır. Zaten genel kanaat de bu yöndedir. Meşhur 301. Madde olmasaydı, bugün bir Nobel ödüllü yazarımız da belki olmayacaktı. Bu kara mizah haline sevinmek mi, yoksa üzülmek mi lâzım onu da bilemiyoruz.

Orhan Pamuk çok başarılı bir romancı olabilir. Bu başarısı ile Nobel ödülünü de belki fazlasıyla hak etmiştir. Ama resmî söylemlerin dışına çıkarak aykırı fikirlerini ifade etmeseydi, bunun için de düşünce suçlusu durumuna düşmeseydi, ona bu ödülü kolay kolay vermezlerdi. Kamuoyunda oluşan yaygın kanaat bu yöndedir.

Bazı suçlardan hakkında dâvâ açılan veya mahkûm olan insanların kahraman haline geldiği bir gerçektir. Âdeta verilen cezalar bu insanlara mükâfat olarak geri dönmektedir. Ama ceza verenlerin de, mükâfat verenlerin de çifte standart uyguladığı bir dünyada yaşıyoruz. Aynı fikirleri ifade eden iki kişiden birisini göklere çıkartanlar, bir başkasını yerin gibine geçirmek için uğraşabiliyorlar. En dürüst ve en demokrat geçinenler bile, kendi düşünce yapılarına uygun olan fikir sahiplerini sonuna kadar sahiplenirken, kendileri gibi düşünmeyen insanların mağduriyetlerine sessiz kalıyorlar. İnsanları inançları ve hayat tarzları yüzünden ayrıma tâbî tutabiliyorlar. Onlara “öteki” muamelesi yapabiliyorlar.

Düşünce suçlusu olarak hakkında dâvâ açılan yüzlerce insan varken, belli görüşteki insanlar vitrine çıkartılarak parlatılıyorlar. Memlekette onlardan başka bu suçtan mağdur ve mahkûm olan yokmuş gibi bir hava estiriyorlar. İçerde ve dışarıda bütün gözler bu insanlar üzerine çevriliyor. Onlar hakkındaki hazırlık soruşturmaları bile büyük gürültülere sebep olurken, diğer taraftan mahkûm olan ve cezası infaz edilen insanlar görmezlikten geliniyor. 301. Maddeden hakkında dâvâ açılan insanlar sadece Orhan Pamuk ve Elif Şafak’tan ibaret değildir. Orhan Pamuk’un Nobel ödülü aldığı günlerde, Yeni Asya yazarlarından Faruk Çakır 301. Maddeden mahkeme huzurunda bulunuyordu. Özgürlükçü kalemlerden Faruk Çakır hakkında bir tek satır yazı göremedik. Çünkü Yeni Asya ve onun gibi düşünen muhafazakâr kesim onların ilgi alanına girmiyordu.

Yakın geçmişte bu çifte standartın daha somut örneklerini yaşadık. Mehmet Kutlular düşünce mahkûmu olarak 270 gün hapis yattı. Yeni Asya yazarlarının tamamına yakını yazdıkları yazılardan dolayı DGM’de yargılandı ve çoğu ceza aldı. Bugün özgürlükçü kesilenlerden hiç ses çıkmadığı gibi, bu cezalara sevinenler bile oldu. Vicdanlarını ideolojilerine feda edenler, “Onlar da öyle söylemeselerdi, öyle yazmasalardı, oh olsun” diyorlardı. Bugün de aynı kafa yapıları ile yollarına devam ediyorlar. İfade özgürlüğü deyince, sadece kendi düşüncelerinin ifadesini anlıyorlar. Farklı düşüncelerin ifadesini bir türlü içlerine sindiremiyorlar.

Düşüncelerini açıkladıkları için hakkında dâvâ açılan insanlar Nobel ödülüne lâyık görülüyorlarsa, bu ödülü en fazla hak edenler Yeni Asya yazarlarıdır. Bundan sonraki ilk Nobel ödülünün bizlere verilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

21.10.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.10.2006) - Bırakın da Ramazan'ın tadını çıkartalım

  (07.10.2006) - İnsan ve İslâm

  (26.09.2006) - Bir alana, bin bedava

  (22.09.2006) - Ey dünya, çekil yolumdan!

  (15.09.2006) - Teşekkür etmek medeniyettir

  (06.09.2006) - Allah ile kul arasına girenler

  (02.09.2006) - Birlik ve beraberlik

  (26.08.2006) - Yeniden başlamak

  (20.08.2006) - Göz pınarı

  (12.08.2006) - Benimki de hayal işte

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004