Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Ben size emretmedim mi, ey Ademoğulları, "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin ap açık düşmanınızdır.

Yâsin Sûresi: 60

25.10.2006


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

İki aç vardır ki, doymaz: İlmi arayan, dünyayı arayan.

Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3764

25.10.2006


Bayram namazlarında Allahuekber demek

İşte, ey tenbel nefsim! Bir nevi miraç hükmünde olan namazın hakikati, sabık temsilde bir nefer, mahz-ı lütûf olarak huzur-u şâhâneye kabulü gibi, mahz-ı rahmet olarak Zât-ı Celîl-i Zülcemâl ve Mâbûd-u Cemîl-i Zülcelâlin huzuruna kabulündür. Allahuekber deyip, mânen ve hayâlen veya niyeten iki cihandan geçip, kayd-ı maddiyattan tecerrüd edip, bir mertebe-i külliye-i ubudiyete veya küllînin bir gölgesine veya bir sûretine çıkıp, bir nevî huzûra müşerref olup, “İyyâke na’büdü” hitabına, herkesin kabiliyeti nisbetinde, bir mazhariyet-i azîmedir. Adeta, harekât-ı salâtiyede tekrarla Allahuekber, Allahuekber demekle kat-ı merâtib ve terakkiyât-ı mâneviyeye ve cüz’iyattan devâir-i külliyeye çıkmasına bir işarettir ve marifetimiz haricindeki kemâlât-ı kibriyâsının mücmel bir ünvanıdır. Güya herbir Allahuekber bir basamak-ı miraciyeyi kat’ına işarettir. İşte, şu hakikat-i salâttan mânen veya niyeten veya tasavvuren veya hayâlen bir gölgesine, bir şuâına mazhariyet dahi büyük bir saadettir.

İşte, hacda pek kesretli Allahuekber denilmesi şu sırdandır. Çünkü, hacc-ı şerif, bilasâle herkes için bir mertebe-i külliyede bir ubûdiyettir. Nasıl ki bir nefer, bayram gibi bir yevm-i mahsusta, ferik dairesinde, bir ferik gibi padişahın bayramına gider ve lütfuna mazhar olur. Öyle de, bir hacı, ne kadar âmi de olsa, kat-ı merâtib etmiş bir velî gibi, umum aktâr-ı arzın Rabb-i Azîmi ünvanıyla Rabbine müteveccihtir, bir ubûdiyet-i külliye ile müşerreftir. Elbette, hac miftahıyla açılan meratib-i külliye-i Rububiyet ve dürbünüyle nazarına görünen âfâk-ı azamet-i Ulûhiyet ve şeâiriyle kalbine ve hayâline gittikçe genişlenen devâir-i ubûdiyet ve merâtib-i kibriyâ ve ufk-u tecelliyâtın verdiği harâret, hayret ve dehşet ve heybet-i Rubûbiyet, Allahuekber, Allahuekber ile teskin edilebilir. Ve onunla, o merâtib-i münkeşife-i meşhûde veya mutasavvire ilân edilebilir.

Hacdan sonra, şu mânâ-yı ulvî ve küllî muhtelif derecelerde, bayram namazında, yağmur namazında, husûf, küsûf namazında, cemaatle kılınan namazda bulunur. İşte, şeâir-i İslâmiyenin—velev Sünnet kabilinden dahi olsa—ehemmiyeti şu sırdandır.

Sözler, s. 182

Lügatçe:

tecerrüd: Sıyrılma.

iyyâke na’büdü: Ancak sana ibâdet ederiz. (Fatihâ: 5)

harekât-ı salâtiye: Namazdaki hareketler.

kat-ı merâtib: Mertebeler kesmek, ilerlemek.

devâir-i külliye: Geniş ve umûmî daireler

kemâlât-ı kibriyâ: Sonsuz büyüklük sahibi Allah’ın kemâlâtı.

bilasâle: Bizzat, kendisi, kendi eliyle, asâletiyle.

ferik: General, korgeneral, tümgeneral.

merâtib-i münkeşife-i meşhûde: Görünen, açılıp genişleyen mertebeler.

husûf: Ay tutulması.

küsûf: Güneş tutulması.

Bediüzzaman Said NURSÎ

25.10.2006


Kasım ayında Dünya Risâle-i Nur’u konuşacak

Risâle-i Nur ve müellifi Bediüzzaman Said Nursî’yle alâkalı ulusal ve uluslar arası sempozyum, konferans ve ilmî toplantılara her geçen gün yenileri ekleniyor. Önümüzdeki Kasım ayı içinde 4 uluslar arası konferans gerçekleştirilecek. ABD, Bulgaristan ve Bosna Hersek’te düzenlenecek konferanslara, dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda akademisyen tebliğ sunacak.

6 Kasım 2006

“Modern Türkiye’de İslâm: Said Nursî Perspektifi”

ABD Ohio eyaletinin Cleveland şehrindeki John Carrol Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren Bediüzzaman Said Nursî kürsüsü, Üstad Nursî ve Risâle-i Nur eserleriyle alâkalı sürekli programlar yapmakta. Daha önce konferans, seminer ve benzeri tanıtım programlarına ilâve olarak 6 Kasım 2006 günü “Modern Türkiye’de İslâm: Said Nursî Perspektifi” konulu uluslar arası bir konferansa ev sahipliği yapıyor. Türkiye, İngiltere ve ABD’den 12 kadar ilim adamının katılımıyla yapılacak konferansın Risâle-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursî’nin daha iyi tanınmasına ve özellikle ABD halkının merak konusu olan İslâmın bilinmesine katkı yapması beklenmekte. Konferansta Colin Turner, Hakan Yavuz, Marcia Hermensen, Oliver Leamann, Asma Afsaruddin, Sidney Griffith ve Paul Parker’in yanı sıra çok sayıda ilim adamı katılacak.

19-20 Kasım 2006

“Risâle-i Nur’a Göre Kötülük Kavramı ve Haşir”

ABD’de “Risale-i Nur’a Göre Kötülük Kavramı ve Haşir” konulu uluslar arası bir konferans 19-20 Kasım 2006 tarihlerinde düzenlenecek. Yaklaşık bir yıldan beri hazırlığı devam eden, ABD, İtalya, İngiltere, Singapur, Kanada, Filistin, Endonezya ve Filipinler’den ilim adamlarının katılımıyla gerçekleştirilecek konferans yalnızca ilim camiasının katılımına açık olacak. Muhtemelen 20 Kasım Pazartesi akşamı konuşmacılar halka açık bir toplantıda Risâle-i Nurlar ve Üstad Nursî ile alâkalı görüşlerini dile getirecek. Bu toplantıyla alâkalı gelişmeler için İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ile irtibat kurulabilir.

Tebliğler sonraki zaman diliminde yeniden göz geçirildikten sonra Suny Press (New York Devlet Üniversitesi Yayınevi) tarafından kitaplaştırılacak.

Bu konferansın, özellikle Batı toplumlarında, tam hikmeti bilinmediğinden yanlış anlaşılmalara ve inançsızlığa sebep olan belâ ve musibetlerin doğru anlaşılmasına katkı sağlaması beklenmekte. Belâlar, musibetler, ölüm gibi ‘kötü’ olarak görünen hadiseler esasen iman gözüyle bakılmayınca, bilhassa ahiret inancı zaafından kaynaklanan insanın hem maddî, hem de manevî helâketine sebep olmaktadır. Bu konferansla Risâle-i Nur’un en güçlü olduğu bu alanda konunun dünya çapındaki uzmanlarınca ele alınıp incelenmesi ve sonucun da Suny Press gibi dünya çapında tanınan bir yayınevi tarafından kitaplaştırılması bu alanda atılmış önemli bir adım olacak.

Haşir toplantısının katılımcıları:

Prof. Dr. Mustafa Abu Suway (Filistin), Prof. Dr. Thomas Michel (İtalya), Prof. Dr. Leo Lefebure (ABD), Dr. Stephen Sidorak (ABD), Şükran Vahide (Türkiye), Prof. Dr. Eric L. Ormsby (İngiltere), Prof. Dr. Ian Marklham (ABD), Prof. Dr. İbrahim Abu Rabi (ABD), Prof. Dr. Barbara Stowasser (ABD), Prof. Dr. Oliver Leamann (ABD), Prof. Dr. Bilal Kuşpınar (Kanada), Prof. Dr. John Garreth (İngiltere), Prof. Dr. Muhammed Sirosi (Endonezya), Prof. Dr. Farid Al Attas (Singapur), Prof. Dr. Cindy Mosher (ABD), Prof. Hamidreza Ayatollahi (İran), Prof. Dr. Al-Bakri (Singapur), The Rev. Dr. W. Mark Richardson (ABD), The Rev. Dr. Whitney Bodman (ABD), Prof. Dr. Efrain Agosoto (ABD), Prof. Dr. Hashim Al-Tawil (ABD), Prof. Dr. Heidi Hadsel (ABD)

23 Kasım 2006

“Çağdaş İslâm Düşünürü Said Nursî”

Bulgaristan’da Sofya Üniversitesi’nce düzenlenecek konferansa Said Nursî konusunda çok sayıda çalışmaları olan dünyaca ünlü bilim adamları katılacak. “Çağdaş İslâm Düşünürü Said Nursî” konulu toplantıya Sofya Üniversitesi öğretim üyelerinin yanı sıra ABD’den Prof. Dr. Ian Markham, İtalya’dan Prof. Dr. Tomas Michel ve Türkiye’den yazar Şükran Vahide konuşmacı olarak katılacaklar. 23 Kasım 2006 tarihinde Sofya Üniversitesi salonlarında gerçekleştirilecek konferansa çok sayıda bilim adamının katılması ve Bediüzzaman’ın fikirlerinin tartışılması beklenmekte. Risâle-i Nur eserlerinden bir kısmının Bulgarca’ya tercüme edildiği ve Bulgaristan’da yaygın olarak okunduğu bilinmektedir.

23 Kasım 2006

Uluslararası Said Nursî Konferansı

Bosna Hersek’te, Bosna Hersek Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen Uluslar arası Said Nursî Konferansı 23 Kasım 2006 tarihinde gerçekleştirilecek.

Prof. Dr. İbrahim Abu Rabi, Prof. Dr. Oliver Leaman, Prof. Dr. Enes Karic, Prof. Dr. Fikret Karcic ve Prof. Dr. Yunus Çengel gibi Bediüzzaman Said Nursî konusunda önemli çalışmaları ve kitapları bulunan akademisyenlerin de katılacağı konferansa çok sayıda Bosnalı ilim adamı da katılacak.

Risâle-i Nur’ların önemli bir kısmı Boşnakça’ya tercüme edilmiştir. Boşnakça’nın Bosna Hersek, Sırbistan, Hırvatistan, Sancak, Makedonya, Karadağ ve Kosova halkının ortak dili olması hasebiyle Boşnakça Risâleleri çok geniş bir okuyucu kitlesi tarafından okunmaktadır.

(www.bediuzzaman.net)

25.10.2006


Mukarrib

Allah (c.c.), Mukarrib’dir. Yani kullarının kalbine hidâyet verir ve kullarını Kendisine kalben ve rûhen yaklaştırır. Mahlûkâtı eşsiz şefkat ve merhamet tecellîleriyle birbirlerine yaklaştıran ve aralarında muhabbet tesis eden Cenâb-ı Allah’tır. Rabb-i Rahîm, mü’minlerin kalplerinin birbirlerine yakın olmalarını ister ve mü’min’leri “kardeş” ilân eder.1

Mukarrib ism-i şerifi Hazret-i Ali’nin (ra) Peygamber Efendimizden (asm) rivâyet ettiği2 Cevşenü’l-Kebîr’de vârit olmuştur.

Mukarrib ismi ile anlıyoruz ki, Cenâb-ı Hak dilediği kullarına kendi kurbiyetini ve akrebiyetini, yani yakınlığını inkişâf ettirmekte, hidâyet kapılarını açmakta, kalplerini şükre ve hamde muvaffak kılmakta, kalplerin Allah’a yakın durması için inâyetini eksik etmemekte, kulların Allah’ın her an kendilerini görüp gözetlediğini ve himâye ettiğini bilmelerini istemektedir.

Allah’ın kurbiyetini, yani yakınlığını kazanmanın iki yolu bulunduğunu beyan eden Bedîüzzaman, bunlardan birinin Cenâb-ı Hakkın akrebiyetinin ve yakınlığının bizzat Cenâb-ı Hak tarafından inkişâfı olduğunu, peygamberlerin ve peygamberlerin yoluna vâris olanların, meselâ sahabelerin bu sırra mazhar olduklarını kaydeder.3

Bediüzzaman Saîd Nursî’ye göre diğer yol ise kulun Cenâb-ı Haktan uzaklığı noktasında, çalışarak ve gayret sarf ederek Rabbinin kurbiyeti ile müşerref olması ve Rabbine yaklaşmasıdır. Velâyetteki seyr-i sülûk, seyr-i enfüsî ve seyr-i âfâkî bu sûretle cereyan etmektedir.4

(Risâle-i Nur’da Esmâ-i Hüsna)

Dipnotlar:

1- Hucurat Sûresi: 10

2- Mecmuâtü’l-Ahzab, 2: 258

3- Sözler, s. 453

4- A.g.e., s. 454

25.10.2006


Mahpus iken bayram namazında

Bir Ramazan bayramında, Bediüzzaman Afyon hapsinde iken gerçekleşen hadiseyi, o zaman hapiste bulunan İbrahim Arman şöyle anlatıyor:

“Günlerden Ramazan Bayramıydı. Savcıyla Müdür Otpazar Camii’ne bayram namazı kılmak için gitmişlerdi. Camiye vardıklarında bakıyorlar ki, Bediüzzaman en ön safta oturuyor. Namazdan sonra kapının iki tarafına durarak Hocayı beklemeye başlıyorlar. Nihayet herkes çıkıyor, fakat bir türlü Bediüzzaman’ı kapıdan çıkarken göremiyorlar. En son camiin imamı çıkarken soruyorlar, içeride başka kimse var mı diye. İmam, içeride hiç kimsenin olmadığını söylüyor.

“Bu şaşkınlık üzerine ikisi de cezaevine geliyorlar. O sıra ben yatıyordum. Gardiyan, ‘Koş İbrahim, seni Savcıyla Müdür çağırıyor’ dedi.

“Ben koşa koşa gittim, Hocanın kapısı önünde beni bekliyorlarmış. Bana kızgın kızgın ‘Aç şu kapıyı’ dediler.

“Kapıyı açtım, Bediüzzaman, elinde tesbih cübbesini önüne almış oturuyordu. Bana kızan Savcı önce gitti elini öptü, arkasından da müdür elini öptü. Ondan sonra müdür bana ‘Hocaya herşey serbest, ziyaretine gelenleri yanına al’ dedi.

“Ben şaşırmıştım, fakat bunun nedenini müdüre bir türlü soramadım. Çünkü herşeyi yasak ettikleri bir adama, birden herşeyi serbest etmeleri beni bir hayli düşündürdü. Aradan birkaç gün geçmişti, ben müdüre bunun hikmetini sordum. Müdür bana, ‘Kardeşim, biz onu bayram namazında camide gördük. Fakat buraya geldiğimizde onu koğuşunda bulduk. İşte bu yüzden ona hürmet etmeye başladık’ dedi. (Müdürün adı, Uşaklı Mehmet Bey)”

(Son Şahitler, 2. cild, s. 336)

25.10.2006


Münâcâtü'l-Kur’ân

VÂKIA:

1. Ey kulları için döktükleri meniden insanı yaratan. (58-59) Ektiklerini bitiren! (63-64)

2. Ey yaktıkları ateşin ağacını bir ibret ve çöldeki yolcular için bir fayda yapan! (72-73)

3. Ey Kur’ân’ı indiren âlemlerin Rabbi! (80)

25.10.2006


Risâle-i Nur, zihni teferruatla dağıtmaz

Risâle-i Nur câmi hakikatlar ve veciz sözler hazinesidir. Bir cümlede bir sayfalık, bir sayfada on sayfalık, bir risâlede bir kitaplık mânâ ifade eden ve câmiülkelim hususiyetine mâlik olan bir şâheserdir. Bunun içindir ki, dersleri çok tesirlidir ve gayet nâfizdir. Mütehassıs zatlarca malûmdur ki, imanî meselelerde fazla tafsilât, dersin tesir ve tefhimini zorlaştırabilir. O derslerin kanaat verici ve tatminkâr olmasında çok defa faydalı bir netice elde edilemez. Bu hakikate binaen, bilhassa imânî hakikatların mücmel olarak ders verilmesi daha tesirli ve daha verimli ve daha anlayışlı olur ve olmaktadır. Bu düstura istinaden Risale-i Nur tafsilâta ve teferruata dalmamıştır. Zihni teferruatla dağıtmamak metodunu esas tutmuştur.

25.10.2006


Hz. Peygamber’in (asm) duâsının tesiri

Başta Buharî ve Müslim haber veriyorlar ki, İbni Abbas’a şöyle duâ etmiş: “Allahım! Onu dinde fakîh kıl ve ona tefsir ilmini öğret.” Duâsı öyle makbul olmuş ki, İbni Abbas “tercümanü’l-Kur’ân” ünvan-ı zîşânını ve “habrü’l-ümme,” yani “allâme-i ümmet” rütbe-i âlisini kazanmış. Hattâ çok gençken, Hazret-i Ömer onu ulema ve kudema-yı Sahabe meclisine alıyordu.

Mektubat, s. 144

***

Hem başta İmam-ı Beyhakî, ehl-i hadis haber veriyorlar ki: Aşere-i Mübeşşereden Abdurrahman bin Avf’a, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kesret-i mal ve bereketle duâ etmiş. O duânın bereketiyle o kadar servet kazanmış ki, bir defa yedi yüz deveyi yükleriyle beraber fî sebîlillâh tasadduk etmiş. İşte, duâ-yı Nebeviyenin bereketine bakınız, “Bârekâllah” deyiniz.

Mektubat, s. 145

25.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004