Hem ABD, hem de AB cephesinde kritik bir takvim işlemeye başladı. Avrupa Birliği Türkiye’yle ilgili ilerleme raporunu 8 Kasım’da açıklayacak.
Limanların Rum gemilerine açılmaması nedeniyle Türkiye’nin üyelik sürecinin askıya alınmasına kadar varan karamsar yorumlar yapılıyor bu konuda. Ancak ciddi bir pürüz olmasına rağmen, masada Fin Planını öldürmemek için, limanlar konusunda, askıya almaya kadar uzanacak bir yaptırım gerçekçi bulunmuyor.
Hatta farklı bir havadan söz ediliyor. O nedir? Bu süreçte Türkiye’nin desteklenmesini isteyenlerin harekete geçmesi. Bunların başında Genişlemeden Sorumlu Üye Olli Rehn geliyor.
Türkiye’de AB karşıtlarının gücünün farkında olan Rehn, Brüksel’den değil, Ankara’dan AB trenini raydan çıkarma heveslerini fark ettiği için, bir anlamda Türkiye’nin cesaretlendirilmesi eğiliminde. Avrupa’da en azından birileri AB yolculuğunda Türkiye’nin cesaretlendirilip, desteklenmesi gerektiğini fark etmiş olmalılar. İşte bu noktada Türkiye’nin de bir limanlar engeline takılmaması için, kendini destekleyenlerin elini güçlendirici adımları atması gerekiyor.
Bu nasıl olabilir? Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Başmüzakereci Ali Babacan başta Brüksel olmak üzere AB başkentlerinde yaptıkları temaslarda, 301. madde konusunda söz verdiler. AB’de Türkiye’yi destekleyenlerin ellerinin güçlendirilmesi açısından böyle bir adım gerekliydi. Hâlâ da gerekli. Türkiye’yle ilgili İlerleme Raporu dün akşam üyelerin müzakeresine açıldı. Ancak son şeklini almadı. Önümüzdeki hafta AB’de tatil var. Türkiye’yle ilgili olumsuz ifadelerin törpülenmesi için hükümetin önümüzdeki haftayı iyi değerlendirip, 301. madde konusunda adım atması gerekiyor. Bunlar atla deve işler değil.
Ancak Başbakan’ın rahatsızlığı nedeniyle işleri rolantiye alan hükümetin, artık tatil modundan çıkması ve işinin başına dönmesi gerekiyor. İlerleme raporu açıklandıktan sonra yapılacak olan değişikliğin, stratejik bir getirisi olmaz.
Türkiye AB ilişkilerinin raydan çıkmasını ya da en azından tavsamasını önleyebilmek için öncelikle hükümet katarının bir raya oturması gerekiyor. Sadece AB cephesinden değil, ABD cenahından da bizi kritik kararlar almaya itecek gelişmeler kapımızı çalacağa benziyor.
ABD’nin Irak’ta bir strateji değişikliğine gidip, güvenli bulduğu için kuzey Irak’a çekileceği yönündeki senaryolar güç kazanmaya başladı. Başından beri ABD Irak’ın tamamında kalamaz, nihayetinde Kuzey Irak’a çekilip, İran’a yönelik faaliyetlerini buradan yürütebilir şeklinde gündeme getirilen kaygılar ciddiyet kazanmaya başladı.
Bunlar bizim bayram rehavetinden çıkıp, kapağını kaldırmamızı gerektiren dosyalar. Ancak her fırsatta, ‘Irak’ta ABD’nin yanında yer almalıydık, 1 Mart’ta tezkere kabul edilmediği için Irak konusundaki tüm iddialarımızdan vazgeçtik’ diyenlere sormak istiyorum: Irak’ı işgal eden güç, başarısız olduğunu belirtip, güvenli bölgeler ararken, Bush, Irak’ın Vietnam olduğunu itiraf ederken, bu iddiayı gündeme getirenler acaba ne düşünüyor?
Hâlâ mı Irak’a girmeliydik havasındalar? Peki Irak’ı işgal edenlerin ne yaptığını ve sonlarının ne olduğunu görmüyorlar mı? Bu günler ABD için çok iyi günler. Gelecek ABD açısından hiç te iyi olmayacak. Irak cehennemi büyüdükçe, alevler ABD’yi daha çok yutmaya başlıyor.
Bizi Irak cehennemine itemeyenler, ABD bir gün oradan kaçtığı takdirde ne diyecekler acaba?
Çünkü o günler de çok uzak değil. Bundan emin olun.
27.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|