Dünyada 7 milyar insanın 14 milyar gözü var. 73 milyonluk Türkiye’de 146 milyon insan gözü var. Bu büyük ailenin hepsi birer değer, fakat her birinin bakış değerleri farklı. Yunus Peygamber (as) var, merhum Yunus Emre var, bir de Yunus balığı var. İsimler aynı fakat değerleri farklı. Eğer değerleri karıştırırsak hoşgörü de kaybolur, eğitim de olmaz. Her değeri kendi kabında, makamında ve hakkaniyeti içinde değerlendirmek, saygı duymak, hoş görü ile beraber eğitimin temel taşıdır.
Değer kelimesine baktığımızda karşımıza çok kelimeler çıkıyor: Kıymet, baha, erbab, yüksek vasıf, kalite, ehliyet, kabiliyet, itibar, güçlü, kadın, erkek, mukaddes mefhumlar, maharetli, taklit kabul etmez ve emsâli tesbitler uzar gider. Benim bu makalemde üzerinde durmak istediğim iki konu; hoşgörü ve eğitim. Türkiye ve dünya toplamında 2 milyar genç okuyor. Eğer her ikisini bir havz-ı ekberde, yani uluslar arası ilişkilerde bir araya getirirlerse dünyanın akıbeti bahar mevsimi olacaktır. Dünya ailesinin Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle 4 istinat duvarı var: “Çocuklar, gençler, ihtiyarlar ve aile hayatı.” Fakat halk lisanında ise 3’e ayırmışlar: “Ben, biz ve öteki” diye. Esasında hepsinin kökeni bir ve biri birsiz yaşayamazlar. Çünkü fıtrat kanununa aykırıdır, zira birbirlerine muhtaçtırlar, çünkü hepsi ayrı bir değerdir.
Geçenler de elime geçen müthiş bir belge: “Ben, biz ve öteki” yani diğer tabirle “Çocuklar, gençler, ihtiyarlar ve aile hayatı” içini yansıtan bir belge. 23 ülkeden 250 bayan, pedal çevirerek selâm (barış) parolası ile yollara çıktılar. Savaşlar dursun diye. Bunların içinde İslâm ülkelerinden 4 ülke bayanı var. Şimdi değer içinde değer, hoşgörü içinde hoşgörü var. İslâmın selâmı başlı başına bir değer. Fakat onun selâm, yani barış kelimesini parola yaparak dünyayı dolaşmak hoşgörünün ve hakkaniyetin zirvesidir. Yani ırklar, diller ve dinler, yaşlar ayrı, fakat selâm bir, parola aynı, gaye bir. Eğer bu nevî hadiseler eğitime yansır ve temel unsur haline gelirse, o zaman İslâm dünyasında Saddam gibi kişiler ve Batı dünyasında da Bush gibi devlet liderleri ortaya çıkamaz. Kime zulüm edecek ve nasıl yapacak? Zemin, zaman ve taraf bulamazlar. Esasında hoşgörünün ve eğitimin temel unsuru mukaddes dinlerdir. Bunların hepsini, son din olan ve son mukaddes kitap olan İslâm ve Kur’ân’da Rabbimiz derc etmiştir. Sayısız dokümanlar vardır. Meselâ: Maide Sûresi, 32. âyet: “Masum ve günahsız bir kişiyi öldürmek, bütün insanlığı öldürmektir.” Bunun ışığında Hz. Mevlânâ “Bir kişiyi kurtarmak, bütün insanlığı kurtarmaktır” ve Hz. Bediüzzaman “Kimin imanı varsa, o cihetle kardeşimizdir”; Hz. Yunus Emre ise “Gönül yıkma, Kâ’beyi yıkmış olursun”diyor. Şimdi “Ben, biz ve öteki” bunun neresindeyiz? Bu müthiş değerler manzumesini yakaladığımız zaman ülkelerin rengi değişecektir. Katma değer vergisi olur da, bu hakikatlerin değeri olmaz mı?
Elbette ölçüleri kaçırmamak lâzım, ilâçların teşkili gibi, bir miligram fazlalık bazen insanı hüsrana götürür. Meselâ Türkiye’de, 24 ilde lise 2. sınıf 18.500 kız ve erkek talebe üzerinden yapılan ankette; talebelerden yüzde 22’si devamlı sigara içmekte, yüzde 17’si alkol kullanmakta ve yüzde 4 civarı uyuşturucu haplar kullanmakta olduğu tesbit edilmiş. Bunda hoşgörü olur mu? Burada eğitim yerinde sayar mı? Buradaki hoşgörü ve eğitim, gençlerin kurtulması için var gücüyle mücadele etmektir. İşte değer budur.
Bir kavim, bir aşiret, bir değerdir. İçindeki bir değersiz kişi için o kavme ve hatta o beldeye zulüm etmek, hoşgörünün ve eğitimin dışındadır. Hz. Allah insanı “en güzel şekilde” (ahsen-i takvim) yaratmış. Bu harika değeri, bu takvîmi karalamak hoşgörü olur mu? Fikr-i hürriyet bir değerdir. O değeri iki de bir mahkûm etmenin, hoşgörü ile ne alâkası var? İkna yolları dururken kavgaya gitmek hoşgörü olur mu? Eğitim bu değerler manzumesini yakalamazsa, “Ben, biz ve öteki” nereye varacaktır?
Bu itibarla Türkiye’de STK’lara çok görev düşmektedir. Hoşgörüyü yaşatanları, azimle çalışanları ve bu büyük boşluğu dolduranları alkışlıyorum.
27.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|